Doğum günü için yazı bu defa anneden geldi. Çok da güzel ifade etmiş duygularımızı. Hafta sonu çok yorucu geçtiği gibi çok da eğlenceli oldu bizim için. Özellikle baba-kız bir çok şey yaptık.
Cumartesi günü Hilmiye’nin iş için İzmir’e gitmesi gerekiyordu. Benim de işyerinde mesaim vardı. Selin uyurken kalkıp evden çıktık. ilkin Hilmiyeyi havaalanına bıraktım. Vaktimiz biraz daha vardı ve kahvaltı yaptık. Onu yolcu edip işe gittim. Öğleye kadar yapmam gereken işleri hallettim. Geçen hafta çok kötü bir hava vardı. SAnki kış ayı gelmiş gibi soğuk ve yağmurla geçti. Geçen yıl Selin’in doğduğu ay olmasından hatırlıyorum, çok sıcak geçmişti. Hatta öyle sıcaklar vardı ki eve klima almıştık. Bu yıl istanbul serin geçiyor. Cumartesi ise hava açmış güneş kendini göstermişti. içimizi ısıtan bir sıcak vardı. 14:00 gibi eve geçtim. Selin’i giydirip parka çıkardım. Parkta arkadaşı Ecem de vardı. Onunla beraber oynamaya başladılar. Selin daha önce hiç bu kadar eğlenmemişti parkta. Ecem’le beraber merdivenleri çıkıyorlar kıvrılarak inen kaydıraktan beraber kayıyorlardı. Belki 10-15 kez çıkıp çıkıp kaydılar. Yorulduklarında merdivenlere beraber oturup dinlendiler. Her defasında merdivenlerin orta noktasında durup el sallarayak “Hoşçakal” demekten eksik kalmadılar. Oyun bitince markete girip birşeyler aldılar, Selin herzamanki gibi Çilekli Nesquick aldı.
Şu sıralar sahiplenme duygusu içine girdi kızımız. Kucağına alıp sarıyor ve “Benim” diyor. Markette Nesquick alınca Ecem de istedi. Selin hemen Nesquick’ini kucaklayıp -Benim dedi. Annesi de Ecem’e meyvesuyu aldı. O da geri kalır mı, aynısını ona yaptı. Çok komik halleri vardı. Ardından evin yolunu tuttuk. Giderken Ecem mi sordu. -Ecem evine gitti…dedim – Bende eve gicem… demez mi.
Akşama doğru Selin evde sıkılmaya başladı. Ne yapmak istediğini sordum. Parka yada dışarı çıkmak istemiyordu. Cevap ilginçti – Markete alışverişe… Biz de hep beraber Migros’a alışveriş yapmaya gittik. Zaten Selin’in bu hafta yiyeceği sebze meyveleri almak için gidecektik. Alışveriş sonrası eve döndükten sonra tekrar parka götürdük. Akşam da beraber banyoya girdik, bir güzel kızımı yıkadım. Annesinin yokluğunu pek hissettirmedim. Ben varken Şengül’den pek birşey istemiyor. Şengül altını değiştirmek istiyor izin vermiyor. Ben isteyince hemen gelip yanıma yatıyor. Yemeğini de ben yedirdim. Geceyi de beraber uyuyarak geçirdik. Uyuması biraz zaman aldı. Yatakta zıp zıp zıpladı durdu. Sonunda uykuya dalıverdi. Gece 3 gibi ağlamaya başladı. Kabus görüyor genellikle bu saatlerde. 3 den sonra da arada bir ağlayıp durdu, su verdim içmedi. Birbirimize sarılıp uyumaya devam ettik. O yüzden biraz uykusuz geçti.
Pazar günü de beni severek uyandırdı Selin. -Karnım acıktı, kahvaltı!… dedi. Uyanıp balkonda kahvaltı yaptık. Ona güzel bir prenses koltuğu hazırladım. Altına yükseltmesi için kalınca bir yastık, sırtına da kırlent koydum. Şengül kahvaltı yaptırmak istedi ama Selin -Nok, olmaz deyince iş başa düştü. Kahvaltınının hepsini elimden yedi. Öğleye doğru Hilmiyeyi almak için yine havaalanına gittim. Kapı açılıp annesini görünce çok mutlu oldu. Şımardıkça şımardı. Sonra beraber dışarı çıktık, İkea’da yemek yedik. Selin de oyun parkında oynadı. Halasının hediye ettiği Adidas sandaletin aynısını başka bir kızda görünce başladı ağlamaya. Kızın ayağındakini kendi sandaleti sandı. Başka bir renk olsa sorun olmazdı belki ama onunki de pembe renkti. Hemen yemeği yiyip, Meydanîn lunaparkına gittik. Atlı karıncaya,trenlere ve dönme dolaba bindi. Gece de aramızda yatırdık. ikimizi de yanımızda istiyordu. Uzunca bir süre yatakta Selin’i yedikten sonra aramıza alıp beraber uyuduk. Saat hiç şaşmıyor yine 3 gibi uyanıp ağlamaya başlıyor. Galiba uykunun derinliklerine o saatlerde giriyor.