Geçen hafta Cuma günü şirket bizi Kapodakyaya kültür turuna götürdü. Dönüşüm Pazar günü 24:00 den sonraya geldi. Eve geldiğimde küçük bedeni mışıl mışıl uyuyordu. Usulca izleyip yanından ayrıldım. Çok fazla özlemişim onu. Gezi sırasında minik bir çocuk görsem, sohbetler arasında çocuklarımızdan konuşsak hep aklıma geliyordu. Çıkarıp telefonumu çektiğim videoları izliyor, arkadaşlarıma izlettiriyordum. Uzakta kalınca aramızdaki bağın ne denli güçlü olduğunu daha iyi anlıyorum. Pazartesi sabah erkenden kalkıp işe gittim. 4 saatlik bir uyku ile günü zor bitirdim. Akşam olunca Selin’ime kavuştum. Birbirimize sarıldık, sohbetler ettik. Geçen haftalarda Selin biraz rahatsızlanmıştı. Onu o halde görmek çok üzmüştü beni. Bu hafta tamamen iyileşmişti. Eski enerjisine kavuşmuş olacak ki, öğle uykusu uyumadığı gibi akşam da erken yatmak istemedi. Zorla da olsa oyunlar, kandırmacalarla uyuttuk.
Bu hafta da ben hastalandım. Boğazımdaki alerjik durum yüzünden öksürük krizine girdim. Gezinin son günü Kapadokyada yeraltı şehirlerine indik. Yerin 30 m altında tozlu bir ortamdı. Muhtemelen bu yüzden toz alerji etkisi yarattı. Kullandığım ilaçlar yüzünden de halim kalmıyor ve hemen uykum geliyordu. Selinle çok konuşamadım aslında, konuşmaya başlayınca öksürük krizim geliyordu. O anlattı ben dinledim.2 gün önce de Hilmiye dayanamayıp yattı. Benim de çok uykum yoktu. Selin uyumak istemeyince onun odasına gittik. Sürekli birşeyler söyledi, ben dinledim. 1 saate yakın konuşmuştur belki. Öylesine tatlı anlatıyordu ki onu izlemek çok hoşuma gidiyordu. Artık sadece yaşadığı ve gördüğü olayları anlatmaktan ziyade yorumlar da yapabilir hale geldi. Şunu yaparsam şu olur gibi muhakeme yapabiliyor.Uyku vakti geldiğinde onu yatak odasına götürdüm, ben de onun yatağında uyudum. Selin uyumak istemedi, beni istiyordu. 10dk boyunca bana seslendi. Dayanamadım ve yanına gittik. Aramıza aldık ve bir süre sonra uykuya daldı.
Dün akşam da eve gittiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. Öksürüğüm azalmıştı. Hilmiye eve geldikten sonra spor salonuna gittim. Biraz yüzdükten sonra, sauna da mentollü buharla nefesimi iyice açtım. Eve dönerken kendimi Selin’e hazırladım. Aklımdan ne yapabiliriz, neler konuşuruz diye geçirirken, kapıdan girince şok oldum. Saat 19:30 du ve Selin uyumuştu. Üstelik ne yemek yemiş ne de banyosunu yapmıştı. Hilmiye ile bu konuda biraz tartıştık. Ama beni dinlemekten çok uzak kendini savunup durdu. Ben 1 saate yakın spor yaptım. O 1 saat içinde banyosunu veya yemeğini yiyebilirdi. TV karşısında müzik dinlemişler. Takibi uyuyacak, yapacak birşey olmayınca. En azından aç yatıramayabilirdi, veya banyosunu yaptırabilirdi. Selin karnı aç ve kirli bir şekilde uyurken biz bunları tartışıyorduk. Ama biz galiba konuşmayı beceremeyen çiftlerdeniz, birimiz susarken diğerimiz dinlemek yerine ikimizde birşey söylüyoruz. Bu yüzden konuşmaktan, izah etmekten vazgeçtim. Film izledik sadece.
Gece Selin uyanıp defalarca ağladı. Yataktan kalkıp kapıya yönelsem de yanlarına gidemedim. Hilmiye uykulu haldeyken çekilmez biri oluyor. Tekrar tarşışmamak adına gitmedim. Gidip Selin’i alıp kucaklayıp sakinleştirmek istiyordum. Belki de kabus görmüştü bebeğim. Sonra tekrar sabaha karşı uyanıp ağladı. Bu defa benim yattığım odada uyumak istiyordu. Hilmiye kucaklayıp gelmiş. Yatakları değiştirdik. Elektrikli sobayı odaya getirdim ki üşümesin. Hala üstünü örtmekten hoşlanmıyor. Ayaklarını öpmek istedim Hilmiye beni elleri ile itti, izin vermedi. Onun için önemli olan uyanmamasıydı. Sonra sordum, neden ağlıyor, rüya mı gördü. Bana cevap vermedi ve kapıyı kapat dedi. Tekrar sordum, anlamadı diye, yine kapıyı kapat deyince kızıp odadan çıktım. Dedim ya çekilmez oluyor uykusu bölününce.