Geçen haftalarda başlayan Duru’nun hastalığını sonunda kovduk. 1 hafta boyunca ateşi çıktı. Geceleri özellikle artıyordu. Öksürük yüzünden uyuyamıyor, geniz ve burun akıntısı yüzünden rahat nefes alamıyordu. Balgamı çıkartamadığı için midesi bulanıp kaç defa kustu. Birince yatak odasını ve üstümüzü batırdı. 3 kez doktora gitmek zorunda kaldık. ilkinde boğazından kültür alındı. Bu aralar bir virus türü varmış. Astıma neden oluyormuş. Allahtan temiz çıktı. 2ncisinde kan alımı yapıldı. Kanında da belirgin bir enfeksiyon yoktu. Uykusuzluk ve hallizlik yüzünden gözleri baygın bakıyordu. 2nci ranvdevudan sonra Augmentin antibiyotik kullandık. Ama bu ilaç Duruyu mahvetti. Muhtemelen ilaç dokundu. içer içmez 1 saat içinde kusmaya başlıyordu. Acaba yanlış ilacı mı aldık diye şüphe edip doktoru aradık. Doğru ilaçtı ama işe yaramıyordu. 3 gün kullandık en ufak bir gerileme yoktu. Sonra tekrar konuştuk, eskiden kullandığı Makrol Antibiyotiğe geçtik. Bu ilaç mucize gibi birşey. Daha ilk dozu aldığında akşama iyi görünüyordu. En azından neşesi yerindeydi. ikinci, üçüncüsü doz derken hemen etkisini gösterdi. 1 hafta içinde ise neredeyse iyileşti.
Bu aralar yürüme çalışması yapıyoruz. Selin kadar becerikli değil. Selin hem dil gelişimde hem yürümede daha etkiliydi. Duru hala küçük hüsamettin gibi dizlerinin üzerinde yürüyor. Dizler artık morarmış duruma geldi. Çok fazla konuşma da yok. Temel birkaç şey dışında. Aslında ayakta denge kurabiliyor. Yürüdüğü zaman da epeyce yol alıyor. Ama kendine güveni yok sanki. Bir ayağını yan bir şekilde ucuna basıyor. Aynur Teyzesi endişelendi, doktora götürün diye tutturdu. Bence gayet normal bir durum. Kalça çıkıklığı gibi birşey olsa daha önceki muayenede çıkardı.
Yalnız çok cadı bir kız. Ablasını canı sıkılınca dövebiliyor. Kafa atıyor, tırnaklıyor. Annesini arada bir ısırıyor. Karnını açıp ağzıyla buurrrr yapıp duruyor. Elimizde çay gördüğü zaman istiyor. Şekersiz çayı çok seviyor. Antibiyotiği bizimkiler içiremeyince ben hemen arkasına çay verip ağız tadını değişitiyordum sorun olmuyordu. Negro bizküvi yemeyi de çok seviyor. Gördümü hemen alıp mama diyerek yemeye başlıyor. Yalnız konuşup yürüyemiyor olsa da söylediğimiz her şeyi anlayabiliyor. Kızınca hürgür güngür alıyor. inanılmaz birşey. Kucağımdayken lambayı kapat diyorum, hemen uzanıp kapatıyor. Perde arkasından saklanıp ceeee yapıyor.
Selin bu aralar okula pek gitmek istemiyor. Geçenlerde Duruyu hastaneye götürürken onu ben bıraktım. Okulun kapısına gelince ağlamaya başladı. Endişelendiğini, anlatmak istemediğini söyledi. Hastaneye beraber gitmiştik. Tüm bunlar bize okul değişimine itti. Artık yeni sezon için başka bir okula vereceğiz. Geçenlerde ona bundan bahsettim. Seni daha güzel bir okula verelim mi diye. Hayır ben arkadaşlarımı terkedemem dedi. Çekmeköyde yeni açılmış olan Oxford Doğa Kolejinde başlayacak. Daha 1 yıl hazırlık bölümü var. Hazırlık bölümü ilköğretimle aynı yerde farklı zamanlarda dışarı çıkıyorlarmış. Ben gidemedim okulu görmeye. Hilmiye gidip görüp anlaşmış. O zaman çoktan kararını vermişti. Umarım Selin de beğenir. ingilizce ağırlıklı bir öğrenim olacak. 3 yıl içinde öğretiyorlarmış. Doğa Koleji hakkında bir çok kişinin ön yargısı var. Fettullah Güvenin okulu, aman vermeyin falan. Şimdiye kadar okullarında bir dini oluşum içine girdiklerini gören olmamış. Tabi ödenilen paraların aktığı yere birşey diyemem. Ben ilgilizceyi çok geç öğrendim. Tüm okul hayatım almanca ile geçmişti. Bir anda karar verip Hilmiye ile beraber konuşma kursuna yazılmıştık. Ardından ingiltere dil okulu vs derken çok çabaladım.
Selinin gelecek hafta gösterisi var. paskalya ile ilgili bir metin vermişler. Onu okuyacakmış. Selin hemen ezberlemiş. Hatta yetmemiş diğer çocuklarınınkini de ezberleyince buna daha fazla şey vermişler. Biz bile ezberledik.
“Paskalya Hırıstiyan bayramının en büyük günü sayılır. insanlar belirli bir süre bazı yiyecekleri yemezler. buna paskalya perhizi denir. insanlar paskalya çörekleri yapar. Tıpkı bizim ramazan bayramlarında yaptığımız baklavalar gibi” Ben bile Selin kadar düzgün söyleyemiyorum.