Bu yıl Ramazan Bayramı tatili için yine Anamur’a gittik. Gazipaşa Havalimanına normalde sadece Pegasus uçuyor ve Sabiha Gökçen kalkışlı. Ne var ki geç kaldığımız için ucuz bilet bulamamıştık. Bu yüzden iptal etmiştik. Fakat son anda Türk Hava Yollarının Atatürk Havalimanından uçuşu başlayınca hemen biletlerimizi aldık. Cumartesi günü yola çıktık. Arabamızı Hilmiyenin işyerine parkedip taksi ile havaalanına geçtik. Uçuş gayet başarılıydı. Anamura varınca bizi kızkardeşimin bir arkadaşı karşıladı. Babamın arabasını alıp gelmiş. Babamın sağlık durumu bu aralar çok iyi değilmiş dediler, arabada bayıldığını falan söylediklerinde endişelendik ve başkasının bizi almasını talep ettik. Aslında gittiğimizde pek öyle olmadığını, babamın yine turp gibi sağlam olduğunu gördük. Ellerinin titremesi biraz artmış o kadar. 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra Anamura hemen vardık. Annem arabanın arkasına yatak yapmış, Çocuklar uyuyarak geldi. Duru zaten uçakta da uyudu, selin uyumadı. Kulakları ağrıyıp durdu basınçtan.ilk gün pek birşey yapmadık. Çocukları sitenin bahçesine çıkarıp oynattık. Daha sonra yeğenim Yunus Emre de geldi. Çocuklar güzel vakit geçirdiler. Duru küçücük boyu ile kocaman scutur’u alıp binmeye çalıştı. Selinden daha cesaretli bücür. Ben bindirip biraz dolaştırdım ama bel mi dayanır buna. Gelişimize annem ve babam çok sevindi. Babam özellikle 1 yıldır kızları görmüyordu. Duruyu gördüğünde daha bebekti ve yürümüyordu.
ikinci gün denize gittik. Deniz o kadar sıcaktı ki girerken ürperti falan hissetmiyorsunuz. Direk sıcacık suya dalıverdik.Duru artık havuzdan alışkın olduğu için korkmadı. Sadece tuzlu su biraz gözleri yaktı o kadar. Selin de artık simit yerine yelek giymeye başladı. (Bu haftada kolluklara geçti, çok güzel yüzmeye başladı. Derin havuza bile girebiliyor.) Sonra uyusunlar diye sudan çıkardık fakat kumda oynamayı tercih ettiler. Pazartesi günü de bayram sabahıydı. Uyanır uyanmaz bayramlaştık. Çocuklar babaanne ve dedenin ellerini öptüler, harçlıklarını aldılar. Sonra Dilek halaları geldi, bizi Anamura yakın bir yerde Toslaklar koyuna götürdüler. Öyle güzel bir koy ki dalga bile yok. Su çok temiz ve berrak. Selin burada çok güzel yüzdü. Duru da 2 kez girdi. Hamak vardı, orada uyudu. Ben başında bekledim epeycu. Uyanınca bana bakıp gülümsedi ve mutlu bir şekilde uyandı. Hilmiye Selinin yüzmesini görünce kıskandı. Ben de kolluk taksam yüzermiyim diye söylendi.
Salı günü ise dönüş yolculuğumuz vardı. Çarşamba dinlenecek, perşembe ve cuma da hilmiye çalışacaktı. Benim için tatil günleri hepsi. Biletin saatini yanlış anlamış, iniş saati ile kalkış saatini karıştırmışım. Saat 13 de , nasıl olsa çok zaman var diye de yolu yavaş yavaş aldık. havaalanına geldiğmizde kontuarların kapanmış olduğunu gördük. Ne yaptık ise uçağa binemedik. Arkasından el sallayarak uçağımızı kaçırdık. Babama telefon açtık geri geldi. uzunca bir süre uçak aradık ve sonunda 18:30 uçağında Onur Havayollarından yer bulduk. Vakit daha çok olduğu için Alanyaya gittik. bir mekan bulduk ve yemek yedik. Alanyada hava çok sıcaktı, bulduğumuz mekan allahtan ağaç altı ve serin biryerdi. Mekan sahibinin de bir kızı vardı. Bizimkiler onunla oynadılar. Küçük bir hayvanat bahçesi bile yapmışlar. Durunun ilgisini köpek çekti. hav hav demek istercesine vav vav deyip durdu. Erkenden havaalanına gidip uçağımızı bekledik. Kazasız bir şekilde istanbula döndük. Duru inmeye yakın uyandı. indiğimizde ayağa kalkıp dışarı baktı. Uçakları görünce çok sevindi ve baba, baba diyerek bana göstermeye çalıştı. Bir taraftan uçak hareket ediyor, kapıya yanaşmaya çalışıyor ama Duruyu bir türlü tutamıyoruz.
Eve vardığımızda oh çektik. insan uzun süre uzakta olunca evini çok özlüyor. 2 gündür hilmiye çalışıyor. Duru beni sabah erkenden 7 gibi uyandırıyor. Öğle uykusuna yatınca biz Selinle havuza kaçıyoruz. Öğleden sonra da ikisini de çocuk parkına götürüyorum. Perşembe günü de böyle bir gün Selin ilk defa başka çocuklar tarafından dışlandı. Duru çok hareketli olduğu için onu bir an bırakamıyorum ama bir taraftan da göz ucu ile Selini izliyorum. Ona haksızlık yaptığımı düşünüyorum ama Duru da daha çok küçük. 2 tane kız çocuğu Selini aralarına almak istemedi. Bir anlam da veremedi nedenine. Gidip bir köşede üzgün ve dalgın bir şekilde kendi başına oturdu. Sonra eski arkadaşı Ece ve Merve kardeşler geldi. Merve abla olan. Ece de Selin yaşında. Ablası da bu iki kıza katıldı, Eceyi dışarda bıraktılar. Selin yine anlam veremedi. Ablası neden kardeşini diğer 2 kız gibi dışlamıştı. Ellerinde evden getirdikleri Muffin kekler vardı. Göstere göstere yediler. Selinin de canı çekmiş gibiydi. Duruyu alıp yanlarına gitmek zorunda kaldım. Dışlanan Ece ve Selini onlardan uzaklaştırdım. ikisi beraber oynadılar. Duru bile onlara katıldı. Çimenlere yayıldık ve epeyce vakit geçirdik. Eve dönme vakti gelmişti. Eve parka döndü ve ablasını kaydırakta oturarak bekledi. Yolda ablasını gördük, kardeşinin nerde olduğunu sordu. Selinin cevabı: Ece parkta tek başına oturuyor, üstelik çok üzgün” Öyle güzel cümle kuruyor ki yiyesim geliyor onun dillerini.
Bu durum onu çok üzmüş olmalı ki bugün de bana sorular sordu. Baba neden o çocuklar benimle oynamak istemedi? Baba neden ablası Eceye öyle davrandı, onu koruması gerekmiyormuydu? Ondan özür dilemişmidir, yaptığının yanlış olduğunu farketmişmidir?
O gün akşam hemen markete gidip muffin aldım ve bugün Şengül abla onları pişirdi. Havuza giderken de yanımışde epeyce götürdük. Orada arkadaşlarına da ikram etti. Paylaşmak budur işte. Kızımla çok guru duyuyorum ama çok da endişeleniyorum. Hayal kırklıkları yaşamasın istesem de insan yaşayarak öğreniyor işte.