Pazar günü yani dün IKEA ümraniye mağazasına 2 defa gitmek zorunda kaldık. Selin’e ne zamandır küçük bir masa sandalye almak istiyorduk. Piyasadakiler genelde katlanır oldukları için güvenli bulmadık. ikea’nın mamut serileri çok hoşumuza gitti. Pembe renki olanlarından aldık. Öncesinde Fastfood’unda yemek yedik. Biz yemek yerken Selin de oradaki oyuncaklarla ve diğer çoçuklarla oynadı. Yanına gelen çocuklara – Senin adın ne? diye sorup durdu. Fastfood kısmına da mamut masa sandalyelerden koymuşlardı. Üzerinde de oyuncaklar vardı. Tahtadan yapılmış oyuncaklara delikler delmişler, deliklere de plastikten rengarenk çubuklar geçirmişler. Yanında verilen tokmakla çakmaya çalışıyorlar. Çakma bitince de tersini çevirip bu defa ters yönde çakılıyor. Sonsuz bir döngüye giriyor çocuk. O oyuncaktan almak istedi ama ben tokmak ile tv’ye yada bilgisayara vurur diye korkumdan almadım. İhtiyaçlarımızı alıp çıktık. Akşam eve gelince masayı kurdum. Hemen oturdu, kağıda birşeyler karaladı. Sonra çak çak dediği oyuncağı istedi. Saat 21:00 olmuştu ve 1 saat sonra Ikea kapanacaktı. Susturamadık, sürekli ağlıyor, yerlere yatıyor, yarın alacam diyorum ama inadım inat. -Ben çak çak istiyorum! diye ağlayıp durdu. Giyinip ikea’ya gitmeye karar verdim. Tam kapıdan çıkacam, bu defa bende geleceğim diye tutturdu. Atladık hep beraber ikea’ya vardık, oyuncağı alıp hemen çıktık. Eve geldik başladı çakmaya, bir süre sonra kolu yoruluyor; -Baba yoruldum, sen çak! Çin işkecesine maruz kaldık.
Cumartesi günü de Bahar’a gitmek istedi. Aynur Teyzesini aradık ama ulaşamadık. Hava da havuza girmek için müsait değildi, çok rüzgar vardı. Biz de kahvaltı yapıp Bağdat Caddesine gitme kararı aldık. Selini giydirmiş sıra bize gelmişti. Biz giyinirken Selin hanım kıyafetini beğenmemiş ve gidip dolabından yeşil bir şort almış. Zorla kendine onu giydirtti. Evden çıkmaya yakın Selin’e seslendim. Bu arada kendisine seslenince eskiden -Ne? diye cevap verirdi, artık – Efendim? diyor. Kibarlaştı bizimki.
-Selin!
-Efendim!
-Hadi kızım giyin de çıkalım.
-Ben zaten giyindim!
Cevaba bakarmısınız. Zaten kelimesini bile öğrenmiş ve cümle içinde kullanıyor. Bağdat Caddesine gittiğimizde fazla gezemedik. Otopark aramakla geçti zaman. Biryer bulup parkettik ve önce KFC de yemek yedik. Selin de bizim kızarmış patateslerimize sulandı. Ardından tam dolaşmaya başlamışken sokağın ortasında Faber kalemlerinin promosyonunu gördü. Etrafını çitle çevirdikleri alana masa sandalye koymuşlar ve rengarenk kalemler. Gören çocuk oturup resim yapıyor. Kalemlerle oynuyor. Selin görürde girmez mi, girer. Daha resim yapamasada kalemlerle oynamayı seviyor. Yanındaki çocuğa kalem uzatıp veriyor, verirken de renklerini söylüyor. Kızın annesi de şaşkınlıkla izleyip maşallah maşallah diye söyleniyordu. Kadın 2 yaşında olduğunu öğrenince iyice şaşırdı. Bütün renkleri biliyor ve vır vır konuşuyordu.
Evin içi tamamen Selin’in eşyaları ile doldu taştı. Bir oyuncağa yada onun eşyalarına basmadan odalar arasında dolaşmak imkansız hale geldi. Bize daha büyük bir ev lazım.