işten ağır bir yorgunlukla geldim. Gücümü biraz toplayıp spor yapmaya gittim. Kalan az enerjimi de bu şekilde bitirmiştim. Ama eve geldiğimde beni tekrar şarj eden, yıkılacak gibi olduğumda beni dimdik tutan 2 minik kuzum vardı. Bugün uzun uzun onları izledim. Biraz Selin biraz Melis… Dengeyi öyle bir kurmalıydım ki ikisi de hoşnut olacaktı. Seline hoşlanacağı bir çizgi film açtım. O filmi ben onu izledim. Onun gözlerinden izlemeyi tercih ettim. Yüzüne uzun uzun baktım, beni mutlu eden yüzün her kıvrımına, her göz kırpmasına. Minik bir çapağı temizledim kirpiklerinden. Biraz daha izledim, ince ince işledim her gözeneğini. Sonra bana bakım sarıldı minik kollarını dolayı boynuma. Seni çok seviyorum babacım. işte sihirli kelime buydu. Bir süre sarıldık sıkı sıkı , o şekilde izledik filmimizi.
Sonra salondan gelen seslere yöneldim. Melisim çığlıkları ile odada yükseliyor, mutluluğunu anlamsız çığlıklarla yayıyordu. Bir süre arabasının yanında durdum, biraz da onu sevdim, kokusunu çekerek bebek tenini sayısız defa öptüm. Onunda kendine göre sihirli sesleri ve davranışları var. Saçları dökük, sesi oturmamış, dişleri olmayan birşey nasıl bu kadar sevimli olabilir ki. Ama oluyor işte. Öylesine güzel ve neşeyle gülümsüyorki, gülüşleri dudaklarla değil sanki gözlerle, bakışlarla. Onu öyle görmek beni o kadar mutlu ediyor ki, her ikisini de alıp göğsümde sıkıyorum. Sonra hep beraber sarılıp, dolaşmış ipler gibi olup birbirimizi tamamlıyoruz. işte aile olmanın en güzel tarafı budur.