Geçen hafta sonu kış tam gelmeden İstanbuldan çıkmaya karar verdik. Anıtkabir ilk tercihimiz oldu. Özellikle Selin de çok merak ediyordu. Duru ise Atatürkü görecek miyiz diye soruyordu. Fakat Ankarada çok fazla yapacak birşey olmadığından Eskişehiri de rotamıza ekledik. Yolda Sapanca civarında Berceste de bir mola verdik ve kahvaltı yaptık. Yol boyunca çocuklar ısrar etmemize rağmen uyumadılar. Dolayısı ile araç içinde gergin zamanlar da yaşadık. 4 saatin ardından Anıtkabire vardık. Inanılmaz derecede kalabalıktı. Ülkenin hatta dünyanın bir çok yerinden insanlar, turistler akın akın Atamızı görmeye gelmişti. Başlangıç noktamız arslanlı yol oldu. Yaklaştıkça heyecanımız arttı. Meydana vardığımızda ise beni hayal kırıklığı bekliyordu.
Kalabalıktı evet ama gerçekten o kadar insanın Atamızı görmeye geldiğinden şüphe etmeye başladım. insanların yüzünde kahkahalar, davranışları sanki turistik bir alanı ziyarete gelmiş eğleniyor gibiydi. Turistler olsa anlardım, fakat bunlar bizim gençliğimizdi. Çok laçka davranışlar içindeydi. Sürekli elinde telefonlarla selfi çekmeye çalışan insanlar doluydu. Ziyaretin anısına bir fotograf çekilmesinde bir tuhaflık yok ama işi sadece Atatürkçü görünmek ve sosyal medyada yayınlamak amacı ile gelmiş insan çok daha vardı. Gözlerim ıslandı ve bu durum beni çok üzdü. Katafalt kısmına geldiğimizde ise Atatürke bu kadar yakın olmak beni heyecanlandırdı. Keşke diğer insanlar da benim gibi hissedebilseydi. Bu büyük insanı görsem sarılır nasıl öperdim diye düşündüm. Mermer taşlarına sarılıp lütfen geri gel demek geçti içimden. Sonrasında müze kısmına girdik. Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşadım. Onun kıyafetleri, kitapları, kütüphanesi, kendisine verilmiş hediyeler. Neler neler yoktu ki. Tüm uyarılara rağmen hala flaş ışığı ile fotograf çekmeye adeta bu tarihi yok etmeye çalışan insanlar vardı. gördüğüm kıyafetler hemen zihnimde çekilmiş fotograflarını tazeledi. Ne kadar çok fotografı vardı. Sonra köpeği foxu gördük. Atatürk en sevdiği köpeğinin doldurulmuş olduğunu görünce ağlayıp gömün toprağa dediği halde gömülmemişti. Balmumu heykelini görünce sanki canlı gibi karşımızda duruyordu. O gün hepimiz çok mutlu anlar geçirdik. Güneş ise var gücüyle ısıtıyordu Atamızı. Hoşçakal diyerek ayrıldık ve tekrar gelme sözü verdik.
2 saat sonra Eskişehirdeydik. Yolda öğle yemeği molası verdik. Otelimiz çok güzeldi. Divan Express yeni bir otel ve Özdilek AVM nin yanında konumlu. Eskişehirde ilk dikkatimizi çeken kokusu oldu. Havada bir koku vardı, sorduk; şeker fabrikasından geldiğini öğrendik. Bir süre sonra burun alışıyor. Akşam çocuklar LOL bebek isteyince AVM ye gittik ama bulamadık. Espark AVM de varmış. Gidip aldık ve bir de araba çekilişine katıldık.
Ertesi gün sabah kahvaltıda lise arkadaşım Hasan geldi. Ailecek kahvaltı yapıp özlem giderdik. Minik bir de 5 aylık bebekleri vardı. Kızlarımız oyuna dalıp tam alıştıklarında ayrılık saati gelmişti. Doğruca Sazova’ya gittik. Devasal bir eğlence merkezi ve açık havada. Önce hayvanat bahçesini ziyaret ettik. Gördüğümüz en güzel hayvanat bahçesiydi. Genelde bebek hayvanlar var. Çit boyları çocukların boyuna göre dizayn edilmiş. Daha küçükler için kütükler konulmuş, üzerine çıkıp bakabiliyorlar. Sonra akvaryum’a girdik. Burada Duruyu kaybettik. Duru sıkılınca geriye gitmiş ve kaybolmuş. Hilmiye çığlık içinde aramaya başladı. Ben çıkışa, Hilmiye girişe koştu. Neyseki bulduk ama epeyce uzaklaşıp girişe doğru gitmiş. Can sıkıntısını gidermek için oturup bir çay içtik ve şoku üzerimizden attıktan sonra bilim etkinliği alanına gittik. Ama biletler bittiği için giremedik. Masal şatosu ise çok güzeldi. Şatonun mavi kulelerinden her biri ünlü bir kuleye benzetilmiş. Biri galata, diğer kızkulesi gibi. Hepsi bir arada mimari şeklinde. Akşam olduğunda hava bozmaya başladı. Çibörek yiyip oradan ayrıldık ve dönüş yoluna çıktık. Yol üzerinden de Bursada durup İskerderde kebap yedik. Akşam eve yorgun gelsek de çok mutluyduk. Yaklaşık kişi başı 9000 adım atmışız. Biz bu kadar bittiysek, Selin nasıldır acaba. Sabah olduğunda çok yorgundu, biz işe onlar okula gitti. Gerçi Duru gidemedi.
Ptesi günü velilerin buluşması vardı Cappuccinoda. Duru da gitti. Selin gidemediği için çok üzülmüş olmalı. Seray Teachera arattı ve karnı ağradığını gelip almasını söyledi. Hilmiye kahvaltıdan sonra Duruyu eve bırakıp onu alıp hastaneye götürdü. Çok birşeyi yok, biraz geniz akıntısı ama asıl sorun kıskanma durumu. Selin kıskançlığını da belli eden bir çocuk değil. Duru açıkça belirtse de Selin içinde yaşayan bir çocuk. Gün boyu Selinle vakit geçirdiler ve bir şekilde onun da gönlü alınmış oldu.