3 gece Didimde geçirdikten sonra ertesi gün planladığımız hedef Dalyan ve Fethiye idi. Fakat gelen yağmur planlarımızı değiştirdi. Bunun yerine 5 saatlik bir yolculuk yapıp Antalyaya geldik. Antalyada 3 tane kuzenim var. Akşam saat 19:00 Antalyaya ulaştık. Ama ne yolculuktu. Denizliye kadar herşey güzel geçti. Denizlide alışveriş merkezinin birinde mola verdik. Selin’e çorba içirmek istedik ama zar zor bi mercimek çorbası bulduk. Biz de köfte yemek istedik ama yemekleri kötü bir yerdi. Hemen vakit kaybetmeden yola koyulduk. Isparta üzerinden Antalyaya ulaşana kadar zor geçti. Selin yolda çok huysuzluk yapıp ağladı. Ne oturuyor ne ayakta kalıyor. Selin ağlarken araba kullanmak tam bir eziyet benim için. Bazen hiç yoktan yere ağlayabiliyor. Belki ağrısı var onu da bilemiyoruz. Arada bir yol kenarında durup, ağlamaktan sırılsıklam olmuş giysilerini değiştirdik. Ama yol bir an önce bitsin diye 120km den aşağı düşmedim.
Antalyaya vardığımızda elimiz boş gitmeyelim, çocuklara kıyafet alalım istedik. Bu sebeple Güllük caddesindeki LC Waikiki mağazasına gittik ama yürüyüş yüzünden hiç park edecek yer bulamadık. Elimiz boş kuzene gönmek zorunda kaldık.
Kuzen Derya bize çok güzel yemekler hazırlamıştı. Akşam eşi Tarkan da geldi.Sonrasında Diğer kuzenşim Kerim abim ve ailesi de geldi. Fakat Selin o kadar huysuzluk yaptı ki akşamı bize zehir etti. Bir ara tahammül noktasını gerçekten çok zorladı. Yemekten sonra Derya’nın kızı Belinay elindeki bardağı düşürüp kırdı. Tarkan ne kadar süpürse de su damacanasının yanında kırıntılar kalmış. Selin de orada oynamaya başlayınca ayağına cam battı. Hemen camı çıkardım ama kanaması çok oldu, yara bandı ile kapattık öyle durdu. Camın battığı an Selin hoplayıp durdu. Bu an da bittiğimiz anlar arasına yazılmış oldu.
Sonradan artık Selin’in huysuzlukları kesilmeyince Derya, ağrı kesici şurup vermeyi önerdi, belki vucut kırgınlığı,diş ağrısı vs birşeyleri olabilir deyince bizim de aklımıza. Hemen yanımızdaki Pranox S fitili taktık. 5-10dk içinde etkisini gösterdi. Rahat bir kaka yaptı, ardından sakinlik yerini aldı. Aradığımız huzur ve özlediğimiz Selin buydu işte. Muhtemelen kızıma yolda gelirken klima çarptı. Uyuduğu zaman terliyor, üstünü sık sık değiştirsek de arada bir klima açtığımızı unutuyorduk. O gece çok güzel bir uyku da çektik.
Sabah 10 gibi uyandık, kahvaltımızı yaptık, Selin’in de kaynı doydu. Selin eski haline dönmüştü artık. Çok mutlu görünüyor, çocuklarla oynuyor, çenesi hiç durmuyordu. Öğleye doğru bavulları hazırlayıp arabaya yerleştirdik. Kerim abim de bizi bekliyordu. 2 sokak ötedeki evlerine gittik. Fatoş yengem ve oğlu Tolga Selinle bol bol oynaştı. Sonra Kerim abim bizi Düden Şelalelerine götürdü. Kerim abim kanser hastası olduğu için çok yorgunluğa gelemiyor ama bize çok iyi ev sahipliği yaptılar. Düden’in yüksek merdivenlerini bizimle indi, bizimle çıktı. Çıkarkan bir ara biz de yorulduk, dinlenmek için baklara oturduk, Selin su sesine daha fazla dirayet edemeyip uyudu. Hemen eve döndük, Selin’i yatırdık. O uyanıncaya kadar biz Fatoş Yengemin hazırladığı pideleri mideye indirdik, çayımızı içtik. Artık Selin’i uyandırıp yola çıkma vakti gelmişti. Saat 15:00 gibi yola çıktık ve 20:00 gibi Anamura geldik. Anamur’un virajlı yollarında Selin çok güzel uyudu. Yolun sonuna yaklaşırken uyandı.
4 gündür Anamur’dayız. Annemlerin kiraladığı yazlıkta hep beraber kalıyoruz. Denize 100m mesafede. Deniz inanılmaz güzel, sıcacık ve kum. üstelik hemen derinleşmiyor. Aşamalı bir eğim var. Selin ilk gün Denizi görünce gireceğini anlayıp heyecanlı hareketler yapmaya başladı. Su içinde de oyunlar oynuyor. Denize girdiğimiz yere tatlı su döküldüğü tuz yoğunluğu az. Dolayısı ile gözler çok yanmıyor. Normalde Akdeniz çok daha tuzludur. 2 gündür Selin’i sadece 1 kez denize girdiriyoruz. Öğlen saatinde Selin yemeğini yiyip yemen uyuyor. O arada babaanneye bırakıp hemen Hilmiye ile denize kaçıyoruz. Akşam 5 gibi de Selinle beraber giriyoruz. Selin buraya çok alıştı. Türlü şebeklikler yapıp herkesin gönlünü çalmaya devam ediyor. Bu aralar ne söylersek aynısını tekrarlıyor. Ençok da cadı kelimesini. Hilmiye bir keresinde ona “Cadı bu kız ya” demişti. O da başladı ardı ardına “cadı cadı cadı” demeye. Söylediğimiz bir çok şeyi de çok rahat anlıyor.Kesme şekerleri bardağa koyumasını söylüyorum, yapıyor. Çirkin ol dediğimiz zaman yüzünü buruşturuyor. Öpücük ver, bye bye yap gibi komutlara da tepki veriyor. Gelişimi inanılmaz.
Bugün sabah kızkardeşim ve yeğenim de geldi. Yunus Emre çok yazamaz bir yeğen. Hiç yerinde durmuyor sürekli birşeyler yapma çabası içinde. Ama yürümesi harika, hatta koşuyor resmen. Selin’in yürümesinde hala pek gelişme yok. Hala koltuklara tutunarak yürüyor. Geçen akşam sahil kenarında İskele denilen yere gittik. Orada bir eliyle beni, diğeri ile annesini tuttu, epeyce bir yol yürüdü. Yürürkende çenesi hiç durmadı. Yorulduğunda ise ayaklarıma sarılıp kollarını uzatıyor. Nasıl olsa bir gün yürüyecek. O yüzden biz de hiç zorlamıyoruz.
Yemek yedirmek biraz eziyet durumu almaya başladı. Annem sürekli maymunluklar yapıyor, yaşlı kadın kafasının üzerine birşeyler koyup simitçi geldi, börekçi geldi diye ortaoyunu sergilerken, Hilmiye de ağzının açık arasından kaşısı el çabukluğu ile sokup yediriyor. Yani bu iş sihirbazlık işine döndü. Bu aralar süte de alıştırmamız gerekiyor, bir iki denememizde hiç sevmemişti. Bugün içine bal koyarak içirmeye çalışacağız. Allahım bize sabır ve dayanma gücü ver…. 🙂