Selin hergün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Kreşte çok güzel şeyler öğreniyor, ama ne var ki bize bir türlü anlatmıyor. Arada bir öğrendiği şeyin bahsi geçerse o zaman söylüyor. Biz de ağzımız açık kalıp dinliyoruz. Geçenlerde piti pata gibi bir şarkı söylüyordu ama biz ne dediğini anlamıyor, internette de o şarkıyı bulamıyorduk. Öğretmenine sorduk o anlattı. Aslında dili döndüğünce gayet güzel söylüyor muş. Şarkı şöyle: Pitter Patter! Pitter Patter! It’s Raining, İt’s Raining now it’s sunny lalala. yağmurun yağışını ve güneşin doğuşunu da eliyle gösteriyor. Başka bir öğrendiği şarkı da şu;
One little finger, one little finger, one little finger.
Tap tap tap.
Point your finger up.
Point your finger down. Put it on your head. Head!
Tap tap tap.
Point your finger up.
Point your finger down. Put it on your nose. Nose!
Tap tap derken işaret parmakları ile birbirine vurum çarpı yapıyor. up ve down derken yukarı aşağı hareket ettiriyor. Güzel tarafı up kelimesinin yukarı down’un ise aşağı olduğunu biliyor olması. Ben de youtube dan bulduğum güzel bir parmak şarkısını dinletiyorum. Father finger where are you. here i am… diye devam eden bir şarkı. Onu bile öğrendi.
Cumartesi günü 10Kasım Atatürkün ölüm yıldönümüydü. Sabah erken kalkıp havuza gittik. 9 gibi eve geldim ve tv de anma törenlerini ve ilgili programları izledim. Sonra Selin uyandı ve yanıma geldi. Başladı birşeyler söylemeye. Baba bak bu Atatürk, biz okulda ona çiçek verdik, bize Atatürk’ü anlattılar demez mi. Geçen hafta Atatürkün kim olduğunu anlatmışlar. Okulda Cuma günü de bir tören yapmışlar ve bahçede bir anma töreni yapıp çiçek sunmuşlar. Sonra bana öğrendiği şarkıyı söyledi; 1881 bir bebek doğdu, annesi adını Mustafa koydu, büyüdü büyüdü Atatürk oldu. O söyleyince hem şaşkın hem gözleri yaşlı bir baba olmuştum. Sonrasında da “Baba seni çok seviyorum, sen iyiki benim babamsın” demez mi. Selin beni yine duygulandırmayı başarmıştı. Sarıldım sıkı sıkı, kokladım. Bayılıyorum konusuna.
Dün akşam Hilmiye babasını görmek istedi ve kabrini ziyaret ettik. Selin arabada uyuyordu. Fatihamızı ve dualarımızı okuyup dönerken Viaporta uğradık. Ben kendime bir ayakkabı aldım. Ama çoğunu yine Selin için aldık. Selin zıp zıp safari adında bir oyuncak aldı. Bahar da da aynısı varmış. Pahalı da bir oyuncak. Puzzle kitabı da aldık. Ama ilk denemede pek yapamadı. Yardım etmek zorunda kaldık. Eve dönüşte Hilmiyenin canı tatlı çekti. Belki de Duru’nun canı çekmiştir. Gelmesine son 2 ay kala çok hareketli. Yolda bir pastanede durduk , Selin de arabadan inmek istedi. Geri bindirirken kafası kapıya çarptı ve ağladı. Ben de biraz kızdım. Durduğumuz her yerde inmek zorunda mısın, illaki birşeyler almak zorunda mısın diye. Benzin alırken bile arabadan inip benimle gelmek istiyor. Kızınca iyice ağladı. Akşam eve gidince banyosunu ben yaptırdım. Bana banyoda söylediği söz; “Ben bazen sizi anlamıyorum, benim kafam çarptı acıdı, bana kızdınız.” çocuk haklı işte.
Bugün sabaha karşı Selin uykusunda şarkı söylüyordu. Mini mini bir kuş konmuştu diye. Pır pır ederken canlandı derken de ellerini çırpıyordu. Kalkıp yüzüne baktım gözler kapalı hala uyuyor. Dayanamadım öptüm.
Duru’nun ihtiyaçları da artık neredeyse tamam. Onun için 2 tane dolap aldık. 1 de beşik. küçük oturma odasını ona ayırdık. Odadaki koltuklardan birini de çıkartmayı düşünüyorum. Geniş ve ferah bir odası olacak. ilkin Selin’in odasını ona verip yer değişikliği yapmayı düşündük ama buna kızabilirdi. Odasını sahiplendiği için elinden aldığımızı düşünsün istemedik.