2 Ekim Cumartesi günü şirketimin düzenlemiş olduğu bir etkinlikti. İsteyen çocuğu ile gelip önce Dolphinarium’da yunus gösterilerini izleyip, ardından Miniaturkü gelebilirdi. Sonrasında da Miniaturk içerisindeki Beltaş’da akşam yemeği verilecekti.
Zor da olsa Dolphinarium’u bulduk. Haliç – Sütlüce kıyısına kurulmuş kocaman görünen bir bina. Ama içerisi o kadar da kocaman değilmiş. Küçücük bir havuz ve oturma yerlerinden başka birşey yok. İlk önce Sera adında bir Mors (Deniz aygırı) hayvanı ile gösteriler yapıldı. Sonrasında da 2 tane yunus muhteşem bir gösteri yaptı. Tabi biz hayran hayran bakarken sahnede yaşananlar Selin’in çok ilgisini çekmedi. O etrafındaki çocuklara sataşarak vakit geçirmeyi tercih etti. Sürekli yanındaki, önündeki kişilere dokunup çekiştirmeye çalıştı.
Gösteri sonrasında Miniaturk’e gittik. Selin lokanta kısmında çorbasını içtikten sonra hemen sızdı. Arabasını yatırdık ve o uyurken biz de Miniaturk’un tadını çıkardık. Daha önce gezmemize rağmen yeniden hayran hayran ülkemizin güzide yerlerinin minyatür hallerine tekrar baktık. Sonra saat 16:00 gibi hava soğumaya başladı ve içeri geçip yemeklerin verilmesini bekledik. saat 17:00’ı buldu yemek servisi. Biz tam gelen salatalarımızı yiyip, içeceklerimizi içmeye başlamışken Selin uyandı. Ama ne ağlama. İçerdeki gürültüden hiç hoşnut olmamış olsaki bir türlü susmadı. Gözlerinden boncuk boncuk yaş gelmeye başladı. Emiziğini vermemiz, kucağa almamız hiç işe yaramadı. Ben dayanamayıp dışarı çıkardım, daha kötü oldu. Öyle bir ağladı ki sesi bir ara kesildi ve hıçkırarak devam etti. Çok çok sinirlendim ve o hışımla Selin’e biraz bağırdım. Bu da tabi işe yaramadı. Artık Hilmiyeyi de içerden çağırdım, onun da susturamayacağını anlayınca gitme kararı aldık. Biz tam çıkarken nefis bonfile etler dağıtılmaya başlanmıştı bile. Nasip değilmiş dedik, ağzımız sulanarak eve gittik. Eve gidene kadar ağlamaya devam etti. O ağladıkça ben de gerildim, Hilmiye de. Eve geldiğimizde sanki ağlayan bu kız değildi. Allahım bir neşe kapladı. Evini özlemiş zilli. Sonra Selin’le bir süre konuşmadım, ilgilenmedim. O bana sulandıkça ben ilgisiz kaldım. Bir ara Hilmiye ile de anlaşamayınca dışarı çıkıp hava alma gereği duydum. Biraz dolaşıp Enginlere gittim. Bir kahve içtikten sonra eve döndüğümde Selin ve Hilmiye yatmaya hazırlanıyordu. Selin içerden sesleniyor: Babba. Babba. Babba. Öyle güzel baba demesi vardı ki dayanamadım. Bu sese kayıtsız kalamadım koştum yanına. Onu kucaklayıp özür diledim. O da beni yanaklarımdan öptü. Daha 13 aylık ama herşeyin farkında. Gönül almasını da öyle güzel beceriyor. Yandın olum Mehmet.