18 Ağustos günü inanılmaz kötü bir gündü. Allah bize bir daha yaşatmasın. Aslında gün güzel başlamıştı. Evden önce mobilyacıya gitmek için çıktık, karşıya Küçükköy civarlarına gidecektik. Yolda yaşlı bir teyzeye yardım ettik ve gideceği yerin yakınına kadar bıraktık. Yol boyunca kadının hayır duası eksik olmadı. insan milyon verse parasıyla herhalde bu kadar dua alamazdı. Mobilyacıdan sonra gidip bir yemek yedik ve evin yolunu tuttuk. Benim arkadaşım Nadir için sözüm vardı. Altunizade civarında inip bizimkileri gönderdik. işte o anda başladı silsile şeklindeki kötü şeyler. Hilmiye yanına hiçbirşey almamış, kimlikten, kredi kartına, anahtardan çantasına kadar herşeyi evde kalmış. Kapıyı açamadıkları için de dışarda kalmışlar. Şengülü aramış ama o da Üsküdar tarafındaymış, benim çıkıp gelmem zaten otobüs ile saatler sürer, zaten Nadirle de fazla görüşemeden bir çay içip yola çıktım, vicdanım el vermedi onların kapıda kalmasına.
Sitedeki Senemin kapısını çalmış o da evde yok, Nihan’a gitmiş, misafiri geldiği için içeri geçmesi için ısrar etmemiş. 1,5 saat Şengül gelene kadar arabanın içinde kalmışlar. Yanında para ve kredi kartı olmadığı gibi araba da da yakıt kalmamış. Yoksa benim yanıma da gelebilirlerdi. Bütün bunların üzerine evde de gereksiz bir gerginlik ortamı hakimdi. Akşama doğru Durunun rahatsızlığı başladı. Saat 8-9 gibi karnı ağrımaya ve alttan gaz çıkarmaya başladı. Arada bir gelen ağrılar giderek artıyordu. Dizlerini karnına doğru çekiyor ve ağrı geldiğinde Hilmiyenin yüzünü parçalayacak kadar sıkmak istiyordu. Çok acı çektiği yüzünden belliydi. Biraz gaz kremi ile masaj yaptık. Ha geçti ha geçecek derken 1-2 saat uykuya daldı. Poposuna vazelinli fitil yaptık ve zeytinyağı sürdük. Sonra baktın kakasını yapmış. Tam geçti, galiba kabızlığı varmış dedik ama tekrar başladı. Aklıma gaz ilacı ve bitki çayı geldi. Eczaneden almak için dışarı çıktım. Yarı yola varmıştım ki Hilmiye aradı. Duru çok fena kusmuş , ikisinin de üstü, yerler, halılar, masa komple batmış durumda. Selin de Duruyu o halde görünce çok ağlamış. Acilen yarı yoldan geri döndüm. Hastaneye götürmeye karar verdik. izlem Hn.ı aradık tatilde olduğunu öğrendik. Nöbeti doktorun hastanede olduğunu söyledi ve kendisinden ultrason çekmesini istedi. Hemen Şengül’ü eve çağırdım, o sırada Selin çoktan uykuya dalmış. Onları evde bırakıp doğruca hastaneye gittik.
Pratisyen çocuk doktorlarından biri vardı. Eli ile muayene ettik. Gaz sancısı gibi duruyor dedi. Çok önemli bir şeyi olduğunu düşünmedi. Ama ortada bir kusma vardı. Biz doktorumuz izlem hn ile görüştüğümüzü ve kendisinin ultrason istediğini söyledik. itiraz etmedi ve bizi sevk etti. Hemen üst kata çıkıp ultrason ile bakıldı. Genç bir çocuk sürekli elindeki alete jel sürüp bakıyor da bakıyor. Birşey söylemesini bekliyoruz yok arkadaş ağzını bıçak açmıyor. Artık ortamda bir ses olsun diye ben sorma gereği duydum. Bu neresi: -Böbreği, bu neresi: -Kalbi, dalağı vs derken baktım iş uzun sürüyor. Sürekli ölçümler yapıp ekran görüntüleri alıyor. Sonunda o da üzülerek invajinasyon olduğunu söyledi. şaşkınlıkla ne olduğunu söyledim. aklımdan binbir şey geçiyor. Vajina kelimesi var ama bakılan yer bağırsaklar. Önemsiz birşey olsun diye kendimi avuturken, bunun türkçesi nedir, bağırsak düğümlenmesi midir dedim. Değil ama ona benzer birşey demez mi. google’a elimdeki telefondan sordum, bana parantez içinde cümlelerle bunun bağırsak düğümlenmesi olduğunu söyleyip durdu. Bağırsakların teleskobik olarak iç içe girip tıkanması durumu. bizimkinin ince ve kalın bağırsaklarının birleşim noktasındaymış. Radyoloji raporunu yazarken aşağı inip doktora sorduk. Nedir bu invajinasyon diye. Şaşırmıştı doktor, beklemediği bir teşhisti. Durumu anlattı ve 1cm civarında bir girinti var ise ameliyat gerekmeyebiliyormuş. O anda rapor koşa koşa getirildi. Gözlerim hızlıca doktorun elindeki rapora kilitlendi ve 4cm olduğunu okuyunca yıkıldım. Kesin ameliyat gerekliydi. Elimdeki telefonda Aynuru aradım ve zorla da olsa ulaştım. Acilen ağlayarak hastaneye geldiler. Engin ve Nihan’ı aradık onlar da geldiler. Bir desteğe, bir avuntuya ihtiyacımız vardı. Daha 7 aylık bebeğimizi ameliyat edeceklerdi. Buna dayanacak gücümüz yoktu.
Acilen Çapa’nın doktorlarından DoçDr.Feryal Gün ve anestezi uzmanı çağrıldı. Hemen yatacak oda ayarlandı. Biz ameliyat ettirmek isteyip istemediğimizi sordular. Tehlikesini açıkladılar. Çok çok erken bir teşhis olduğu için çok büyük bir risk yokmuş. Ama eğer geç kalınırsa bağırsaklarda önce ödem oluşuyor, sonra kanama başlayıp kangrene çeviriyor. Bu riske giremezdik ve onayı verdik. Anestezi uzmanı doğuma giren kadındı. Bize anlattı da anlattı. içimizi biraz rahatlattı. önce midesini yıkayacağını sonra narkoz vereceğini, narkoza tepki verirse başka bir ilacı olduğunu anlattı. tüm risklere hazırlıklıydılar. Ardından geç bir bayan geldi odaya. Feryal Hn.dı kendisi. O da anlattı, gülümseyen yüzü ile bizi biraz rahattattı. Annemleri aradım, herkesi aradım dualar istedim. O an ihtiyacımız olan tek şeydi dua. Sonra öperek, ağlayarak ve el sallayarak ameliyata gönderdik bebeğimizi.
Aynı kapının ardında 3ncü defa bekliyordum. Selin ve Durunun doğumundan sonra bu ameliyatta da beklemek varmış kaderde. Saat 3:30 da girdiği operasyondan 5:00 gibi çıktı kızımız. Hala anestezinin etkisindeydi. Burnunda bir hortum, elinin üzerinde ise serum bağlantıları vardı. Onu öyle görünce biraz daha ağladık. Doktorumuz başarılı geçtiğini, bağırsakları düzelttiklerini ve apandistinin alındığını söyledi. açık bir ameliyat olduğu için kesik biraz büyük olabilir. gizli dikiş atılmış. Ama bunları değil sadece iyi olacağını düşündük. Bağırsaklarında çok sayıda beze varmış. Bu bezeler her insanda olur ama Duru da biraz daha fazlası varmış. Enfeksiyon yüzünden oluşurmuş. 24 saat boyunca yemek verilmeyecek, damar yolu ile serum ve antibiyotik verilecek. Ağrı kesici ve ateş düşürücü için de fitil yapılıyordu. Hemşireler 15 dk aralıklar ile gelip kontrol ediyorlar, nabız ve ateş ölçümü yapıyordu. Nabız biraz artsın ve oksijen seviyesini arttırmak için soğuk buhar verdiler.
ilk gün çok zor geçti. Annem hemen uçak ile istanbula geldi. Selini idare etmek bana kaldı. Duru akşama kadar gözlerini açmış Hilmiyenin kucağından ayrılmıyordu. Selinin banyosu ve uyutması, yemeğinin yedirilmesi bana kalmıştı. Ertesi gün duru burnundaki hortumu çıkardı. Bu hortum midesine kadar iniyor, kusması durumunda mide suyunun ciğerilerine kaçmasını engelliyordu. Doktor gelip kontrol etti ve tekrar takmaya gerek duymadı. Pazartesi başlayan serüvenimiz Peşembe günü bitecekti. Fakat durumu iyiye gidince Çarşamba günü bizi evimize gönderdiler. Salı günü Selini okuldan alıp hastaneye götürdük. Hilmiye de hem hava almış oldu. Duru zaten uyuyordu. Şengül ve annem yanındaydı. ilk gün de Gülay refakatçiydi. ertesi gün de Şengül.
Duru Selini görünce çok sevindi. ilk defa gülümseyip çığlık attı. Ablasını görmek ona iyi gelmişti. Selin de onu sevdi, biraz oynaştılar. Sonra Selini ve annemi alıp eve gittik. Selin kardeşi için dua etti. Çok duygusal bir çocuk. Onu en iyi anlayan benim aslında. Yüzündeki ifadeden bile anlayabiliyorum onu. Duru bir ara elindeki damar yolu girişi ile oynamış ve kanatarak gece çıkarmış. Mecburen hemşireler diğer eline bağlamak zorunda kalmışlar. Ama takerken zor buldukları için çok canını yakmışlar.
Allahım sana şükürler olsun onu bize bağışladın. Ameliyat sırasında kurban adamıştım. Artık kızımız sağ salim çıktığına göre ve iyileşmeye başladığına göre hafta sonu kurban kestirip dağıtacağım. Allah bize bir daha o günleri göstermesin ve kimseyi evlat acısı ile sınamasın. Çocuklarımızın rahatsızlığı konusunda kendimiz karar vermemeliyiz. Eğer kusma varsa zaten bu normal değildir. Hemen doktorun yolunu tutmalı ve riskleri en aza indirgemeliyiz. Bu bize ciddi bir tecrübe ve ders oldu. Ne demişler, erken teşhis hayat kurtarır.