Haftaiçi süren soğukla, kar yağışları derken güneşli bir güne hasret kalmıştık. Hele ki son 50 yılın en soğuk günlerini yaşadığımız bu günlerde. Hafta sonu da güneşli, harika bir hava varken dışarı çıkmak istedik. Özellikle Selin için iyi olacaktı. Kış geldiğinden beri eve kapandı, dışarı biraz iyi gelir dedik. Cumartesi günü Maltepe Carrefoura gittik. Biraz alışveriş yaptık, yemek yedik güzel bir günün ardından eve döndük. Akşam da Serhan’lara gettik. Bora henüz küçük olduğu ve konuşamadığı için onunla pek oynayamadı. Birkaç saat sonra sıkıldı ve eve gidelim dedi.
Pazar günü ise yine güneşli bir gün vardı. Kahvaltının ardından Maltepe sahile gittik. Biraz yürüyüş yaptık. Çocuk parkında biraz oyalandık. Yazdan beri salıncaklara binmeyen Selin, çoook eğlendi. Hatta “-Ben çok mutlu oldum” diye ifade etti. Sonra hep beraber yemek yedik. Balon istiyorum diye ısrarcı olunca gidip uçak balon bile aldım. Akşam olup eve dönerken araba koltuğunda kakasını yapmaya çalıştı. Kendini sıktı, ardından başladı ağlamaya. Canı çok yanmış olmalı. Hilmiye kucağına almak istedi ama inadı tuttuğu için kucağada gelmedi. 20 dk kadar ağladı. Sinirlerimiz iyice gerildi. Zaten bir de yanlış bir yola girdiğim için ben de iyice gerildim. Yol üzerinde markete girip çocuk bezi aldım. Arabaya döndüğümde uyumuştu. Sonra Hilmiyeyi kuaföre bıraktım. Arabada bir yarım saat kadar daha uyudu. Eve döndüğümüzde uyandırmak zorunda kaldık. Ama ağlayarak uyandı. Montunu giymek istemedi. Arabadan da inmek istemedi. Zorla indirdik, bize saldırmaya başladı. Kendini kucağımızdan atmaya çalıştı ve yüzümüzü parçalamak istercesine saldırdı. Ne olduğunu bir türlü anlamadık. O muıtlu neşeli çocuk gitti yerine bir canavar gelmişti. Kucağımzda zorla da olsa apartmana kadar soktuk, yere bıraktığımızda asansöre binmek istemedi, kaçmaya çalıştı. Ellerimizde de poşetler olduğu için tutmakta zorlandık. Sinirlerimiz gerildi de gerildi. Yüzüne hafifçe bir tokat bile vurmak zorunda kaldık. Bunu yaptığımıza sonradan çok pişman olduk. Eve zoraki soktuk bir şekilde. Baktım bir miktar kaka yapmış, bu defa da üstünü çıkartmamıza izin vermedi. Kakası 1 saattir altında, pişme noktasına geldi. Yine zorla çıkarttık ve bonyoya soktuk. Nefesi kesilecek gibi oldu ağlamaktan. Hiç bu kadar kötü olmamıştık. Sinirlerimiz boşaldı, ağlama noktasına geldik. Neden olduğunu, acıyan bir yeri mi vardı yoksa çözemedik. Bizden nefret edercesine saldırıyordu. Selin’i hiç böyle kötü görmemiştim. Sıcak suyun altında biraz sakinleşti. Özellikle bana çok kızgındı ve yanına yaklaşmamı hiç istemiyordu. Banyodan çıkınca salona geçtik, ona TV de hemen Pepe açtım, ona bile karşı geldi. Halbuki pepee yi çok severdi. Sid adındaki çizgi filmi istedi açtık. Sakinleşmesi için onu yalnız bıraktık oturma odasına geçtik. Birkaç saat sonra kendine gelmişti. Artık eskisi kadar kızgın değildi. Yavaştan yanına yaklaştım. Afrikadaki vahşi bir aslana yaklaşır gibi. Sesimi çıkarmadan Laptop’ı açtık. Sonra yavaş yavaş onunla konuşmaya çalıştım, sorular sordum. Sonra Laptop’da çektiğim fotografları açtım, yanıma geldi baktı biraz. Kafasını dizlerime dayadı ve “-Baba, barışalım mı?” dedi. Sarıldık öpüştük ve barıştık. Ona Pepee açtım. Pepee dağınık ve düzenli arasındaki farkı anlatıyordu. Bizde Selinle dağınık-düzenli oynadık. Önce oyuncaklarını etrafa saçtı. “Bak bu dağınık” dedi, sonra topladı, “bu da düzenli” Akşam olup yatarken tek korkum rüyasında gün içindeki korkuyu yaşayıp kabus görmesiydi. Ama allahtan olmadı. Çok sakin bir uyku çekti. Gece 4:00 gibi Hilmiyeyi uyandırdı. “Anne, babam buraya gelsin, yanımda yatsın” Selinin sesine uyandım ve yanlarına gittim. Beni görünce annesine doğru sokulup bana yatmam için yer açtı. Biraz sonra uykuya daldı. Yatakta rahatça dönebilsin diye tekrar kaçtım yan odaya. Saat 5:00 gibi tekrar uyanıp beni isteyince, tekrar gittim yanına. Bu defa gitmeyeyim diye bana sarıldı. Onu öptüm öptüm, sarıldım. Bu defa kaçmadım, sabah kalkma saatim gelinceye kadar… Umarım böylesine kötü bir gün tekrar yaşamayız. Hala hafif de olsa vurduğum tokadın pişmanlığı içindeyim, bize ne yaptın Selin böyle!