Bu sabah uçağıyla yine Ankaraya geldim. Seni, annen ve babaannenle İstanbulda bıraktım. Artık uçak yolculukları daha bir korkutuyor. Birsürü dualarla havalanıp iniyorum. Daha havaalanında sana kavuşma isteği başlıyor, özlem giderek katlanıp büyüyor. Her Ankaraya geliş içimde bir acı ile başlıyor.
Dün gece 2 kez uyandın, en azından ben öyle hayırlıyorum. Annen altını değiştiriken ona yardımcı oldum. Altını değiştirir değiştirmez karnını doyurduk, hemen uyuyun. Sabah 6:30da kalkmak için saatimi kurmuştum ama gerek kalmadı. 6 gibi gözümü açtım. Bir mırıltı vardı yanımda. Gözümü açtığımda sen annenle aramızda yatıyordun. Annen seni uyuttuktan sonra aramıza yatırmış. Öylesine huzurlu uyuyordun ki kızım yüzünden okunuyordu. Arada bir ağız şapırdatmana bayılıyorum. Öylesine iştahlı çekiyorsun ki ağzın şapur şupur sesler çıkarıyor. Sonra rahatlayıp kalıyorsun. Senin en çok o halini seviyoruz. Öylece gözlerini kocaman açıp bize bakıyor ve “işte budur” der gibi bir halin oluyor. O minicik dudaklar da şaplayıp duruyor sonra.
Bu arada bir kuzenin daha oldu. Vefat eden Celal Dayımın kızının bir oğlu oldu. Zavallı dayım torununu göremedi. Ona bir bebek paketi hazırlayıp göndereceğim. Senin için aldığımız ama kullanamadığımız oyun parkını da ona göndereceğiz. Gerçi mavi ve pembe renkleri var ama olsun. en azından ihtiyaçlarını görecektir. Kime niyet kime kısmet. Sana biz daha küçük bir beşik alacağız. Küçük ve sallanabilir olmalı. Senin için annen ve babanın yapamayacağı şey yok kızım. Seni çok seviyoruz bebeğim.
Baban.