LGS
Selin 4 Haziran da LGS sınavına sonunda girdi. 1 yılın uzun çalışma maratonu sonunda bitti. Sabahtan kendi okuluna bıraktık. içeri girişler yasak olduğu için çocukları ara verildiğinde de görme şansımız yoktu. Bu yüzden kahvaltı yapmaya gittik. Sınav bitimine doğru okula gittik. içimizde sürekli bir tedirginlik vardı. Selin bazı konularda bizi çok korkutuyor. Sınav yaklaşmaya başlayınca ağlama krizleri geliyordu. Sosyal medyadan uzak, gezme eğlence neredeyse yok. Tek ders dışı etkinliği kitap okumaktı neredeyse. Sınav öncesi de stres yönetimi için psikolog desteği bile aldık. Tam 1 yıl süren uzun uğraş, okulda yoğun ders, hafta sonu sınavları, eve gönderilen sınavlar, biri gelip diğeri giden özel öğretmenler. çok zor gerçekten,
Okul sınav öncesinde Polenezköyde bir otele kampa götürdü. orada da sürekli soru çözümü yaptılar. Öğretmenler de sürekli destek oldular. Rahatlatmak, üzerindeki yükü elimizden geldiği kadar almak için çok uğraştık. hatta moral ve motivasyon vermek için söz verdiğimiz, çok istediği iPhone 14 telefonu bile aldık. bir arkadaşımız ABD den gelirken getirdi.
Sınavdan mutlu bir şekilde çıktığını görünce çok sevindik. Ne yalan söyleyeyim, gözlerim yaşardı. Neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktık. Alkışlar eşliğinde geldiler. Çok iyi geçti. şimdilik 1 yanlış 1 boş var dese de sonradan bazı sorularda da yanlış yaptığını öğrendi. 6 yanlış 1 boş, 2 de yanlışın götürdüğü soru derken 9 a kadar çıktı. Bu durum biraz moralini bozdu. Devlet okullarına yine de yerleşmesi mümkün, ama Robert hayali olmayacak. Beli ALEV okulları için burs alabiliriz. Kurban bayramı sonrası o da netleşecek. 1 yıl süren LGS stresi yerini, puan, yüzdelik dilim ve hangi okul gibi sorulara bıraktı.
Sınavın ardından arkadaşları ile gezmek için Buyaka’ya gittiler. Bizimle eve dönmek istemedi ama sürekli telefonla görüşerek öğretmenleri ile soruların cevapları hakkında konuştu. Bir ara canı sıkıldı, yanlış sayısı giderek artıyordu.
Yeğenim Yunus Emre de girdi ama çok iyi geçmemişti. Uzun Türkçe soruları yüzünden yetiştirememişti. okuyor anlamıyor, tekrar okuyor derken sınav bitiyor, İngilizce sorularına bile bakamamıştı.
Mezuniyet
Hem Selin hem Duru beraber mezun oldular. Selin artık bir lise, Duru da ortaokul öğrencisi oldu. Selin mezuniyet partisi Ümraniye Mercure otelde yapıldı. Siyah güzel bir elbise aldı. çok güzel olmuştu. Hilmiye bıraktı, ben de parti bitiminde aldım. inanılmaz eğlenmişti. Arkadaşları ile artık ayrılacağı için bir burukluk vardı. Yıl boyu anlaşamadı arkadaşları ile bile arası iyi duruma gelmişti.
9 Haziranda 2 mezuniyet töreni birden yapıldı. Önce Duru’nun mezuniyeti oldu. Kızlar kırık beyaz bir kıyafet giymişti. Tabi Hilmiye Selininki ile karıştırıp beyaz gömlek giydirmişti. Neyseki cübbe biraz olsun gizledi. Duru okulda çok başarı, takdir teşekkür ne varsa alıyor. Fakat okul birinciliği konusunda sanki okul biraz politik davrandı. ilk 3 kişi aynı sınıftan olmasın diye çaba gösterilmiş gibiydi. Notları Duru’dan daha kötü olan arkadaşı sıralamaya girmişti. Bu durum Duru’nun canını biraz sıktı. Güzel bir şarkı, seçilen bir velinin ve okul yönetiminin konuşması derken, kepler atılarak tören sonlandı.
Ardında Selin’in töreni başladı. Selin okul 3ncüsü olarak ödülünü aldı. onda da benzer sıralama ve kep atma ile sonlandırıldı.
Tatil – Yunanistan
Vize almanın neredeyse imkansız olduğu bir dönemdeyiz. Pasaportu vize ile dolu bir çok kişi son başvurularında ret alıyordu. Bizim de Amsterdam gezimiz için başvuru yapacaktık ama red ihtimali yüzünden Yunanistan üzerinden başvurduk. Hilmiye’nin abisinin destekleri ile 6 ay alabildik. Tabi bunun için Yunanistan’a bir giriş yapmak gerekecekti. Hazır bahanemiz de var dedik ve arabamızla Selanik’e gidelim, ata yurdumuzu ziyaret edelim dedik. Otel de Adios sayesinde bedavaya geldi. Yol rahat geçti, erken saatte çıktı ve öğleye doğru Selanik’e ulaştık. Hilmiye oteli beğenmedi. Çok lüks değilse kesinlikle beğenmiyor. Halbuki yatmaya, duş almaya çok paralar ödenmesi bana mantıksız geliyor. Otel terliği yokmuş vs gibi bahaneler. Kahvaltısı yeterli gelmedi. Aramızdan tek şikayet eden de o oluyor. Çocuklar yine cocopops bulup yeniler. Ben yine kahvaltımı yaptım, hiç sıkıntı yapmadım.
Dışarda yemek konusunda da Hilmiye sıkıntı yarattı. Balık restoranına gidip köfte söyleyen tek insandır herhalde. Mis gibi kalamar yedim, biramı içtim. Günlük 10km kadar yol yürüdük. Atamızı ziyaret ettik, onun doğduğu, onun ayak bastığı topraklara gitmek, o evde bulunmak benim için cennetten bir manzara gibiydi. uzun uzun onun ve annesinin balmumu heykeline baktım. göz göze geldik atamla. sanki konuşacak gibi bakıyor, mavi gözleri yüreğimi delip geçiyordu. Çocuklarıma oraları göstermek de benim için gurur vericiydi. Atatürk evinin karşısında Türk dükkanlar ve çalışanlar var. oturup soluklandık, eve bakarak çaylarımızı içtik. Gözlerim buğulandı ve nasıl bir duygu seline kapıldım anlatamam. Benim 2nci gelişim ama çocuklarımız için ilk tecrübe.
Ardından şehirde gezdik, Starbucks kesin gidilen mekan oldu. Beni orada en çok yaralayan şey ise dilenciler oldu. Yemek yerken, otururken bir dilenci geliyor, bir şeyler söylüyor yunanca. Anlamıyoruz sonra Türkçe konuşmaya başlıyorlar. Abi Allah rızası için vs vs. Nasıl yani siz Türk müsünüz diyoruz, evet diyorlar. Muhtemelen çingene Türklerden. çok iyi de Türkçe konuşuyorlar. Yemek, para ne varsa dileniyorlar. Başka bir adam bana Türkçe Mavi Mavi şarkısını bile söyledi. Biraz yemek ve içecek verdik ama beni çok yaraladı. Benimle aynı dili konuşabilen bir insan nasıl dilenebiliyor. Bunu nasıl meslek haline getirebiliyor anlayamıyorum. Halbuki dili varken bunu çalışmak için çok rahat kullanabilirler. Bir burgercide ise başka bir Türkçe konuşan birine rastladık, restoran işletiyor kadın, ninesi tarafından Türklük var, aslen Ukraynalı bir kadın. Helal olsun dedik ve siparişimizi verdik. Orada Finli biriyle tanıştım. Finlandiya’dan gelmiş ve üniversitede araçlarla ilgili ortak bir çalışma yapıyormuş. Güzel sohbetti.
Devasa AVM ler yapılmış şehir dışına. Araba ile oralara gittik. Selin makyaj malzemeleri aldı. Sephora en sevdiği mağaza. her şeyi almak istiyor ama Euro 24 TL ile çarpılınca alınamıyor. Duru için Sketchers ayakkabı aldık. 6bin TL lik ürün 2bin TL ye gelmiş oluyordu. Ben Cash Carry mağazasından 2 şişe Uzo aldım. Normalde 16 Haziran sabahı otelden çıkacaktık ama sabaha evimizde olalım diye 15i gecesi, gece yolculuğu yapar gideriz dedik. Sabah da evimizde olduk. Güzel eğlenceliydi ama Hilmiyenin çok hoşuna gitti denilemez. insanlar çok şık giyinirken binalar, sokaklar hepsi çok eskiydi. Her yer sprey boyalarla yazılar yazılmış, bütün tabela gibi göstergelere sticker yapıştırılmıştı. Temiz sokaklar binalar değildi. Hadi şimdi Hollanda gezisi başlasın
Yeni kedimiz Maya
Hera 5kg olmaya doğru gidiyordu. Evde de çok hareketsizdi. bir arkadaş olması için kedi almaya karar vermiştik. Hatta bahçedeki Dorothy’nin yavrularından birini alacaktık. Ama o arada Hilmiye’nin arkadaşında 2 British kedi varmış, Antalyadan gelmiş. Birini sahiplendirecekmiş. Kadın bize geldi, ilk defa kedi sahiplenen biriydi. yüzünde tedirginlik, bizde rahatlık. Biraz kediler hakkında onu bilgilendirdik. Bize bıraktı ve gitti. Kedi 4 aylık ancak var. Biraz hareketli ve afacak bir erkek. Aslında dişi kedi diye getirdiler. Tıpkı Hera gibi. Ben kontrol etme gereği duymamıştım ama bir baktım bu da erkek. Kontrol ve aşılarını yaptırdık. Gri tüylerinden sebep Hilmiye çakıl demek istedi ama Duru’nun isteği ile Maya oldu.
3 gün kadar salonda miniği hapsettik. Gece Hera saldırıyor, miniği ısırıyor, düşmanca davranıyordu. Bir ara Hilmiye alışamayacak diye Şengüle vermeyi düşünse de olmadı. Kediler 3 gün sonunda alıştı, birbirlerini yalıyor, sarılıyor, oynuyor, koşturuyorlar. Hera için de biraz hareket oldu. Yunanistanda iken Şengül gelip baktı, mamalarını verdi. Hera’nın çeşmeden su içme isteği olmasa bakımı çok zor değil, ama bir şekilde çeşmeden su içmeyi unutturmam lazım. 2 kedimizi de çok seviyoruz, hayat onlarla çok eğlenceli.