4 Mayıs Cumartesi günü sabah erken saatte Havaalanına gittik. Sabiha Gökçen dışında otopark bulmak için uğraştıktan sonra sonunda uçağımıza yetiştik. Aslında panik havası içinde olmamız uçağın gecikeceğini öğrendiğimizde sönmüştü. Yoğun sis yüzünden 2 saat gecikme yaşadık. O süre içinde kahvaltımızı yaptık. Selin daha önceki uçak yolculuklarını çok küçük olduğu için hatırlamıyor, Melis ise ilk uçuşunu yapacağı için heyecanlıydık. Selin pencere kenarında yerini aldı. Hilmiye ve Duru da ortamızda. Uçağa biner binmez sıcak su için biberonu hostese verdik ve mamamızı hazırladık. Melis uçak kalkarken mamasını yedi ve hemen uyudu, inene kadar da hiç uyanmadı. Selin de sürekli konuştu. Aşağıya bakıp ne kadar küçük göründüğünden bahsetti. Uçakta ona sandviç ve elma suyu aldım. Sonunda Adanaya inmiştik. Babam ve Annem bizi karşıladı. Hemen Mersine doğru yolaldık.
Annemleri evi harikaydı. Mezitlide sahile çok yakın merkezi bir yerdi. Yeni evleri için bir kaç halı da bizim hediyemiz oldu.
Çocuklar çok rahat etti. Özellikle Selin dedesinin peşinden hiç ayrılmadı. Bazen kapının önüne oturup onun odadan çıkmasını bile bekledi. Babam Selini en son 1 yıl önce, Melisi ise hiç görmemişti. Kısa sürede birbirlerine çok kaynaştılar. Selin dedesine tablette oyun oynamayı öğretti. Tatil daha çok akraba ziyaretleri ile geçti. Hava çok sıcak olduğu için gündüz dışarı çıkamadık. Akşam serinliğinde kendimizi dışarı atabildik.
8Mayıs Çarşamba günü de 10:00 uçağı ile geri döndük. Dönüşümüz de çok olaylı oldu. Babamın aracında OGS olmadığı için Otoyol’u kullanamadık. Mecburen çevreyolu üzerinden gittik. Ama her 200-300m de bir trafik ışıkları vardı. Sanki birileri her canı sıkıldığında trafik ışıkları koymuş gibi. Hayatımda bu kadar ışığı bir arada görmemiştim. Üstelik her biri 1dk boyunca bekletiyordu. Uçağa yetişmek için biraz hız yaptık ve cezamızı çektik. Trafik polisi durdurup 166TL içimize kaçan parayı çıkardı. Sıkıntıdan herkes çok gergindi. Ama ne varki son anda yetişebildik. Uçağa bindiğimizde bir oh çektik. istanbulda bizi serin ve bulutlu bir hava bekliyordu. Selin dönüş yolunda da geleneği bozmadı. Pencere kenarına oturdu, yine sandviç ve elma suyu aldı. Bol bol konuştu. Önündeki bayanın uyumasına izin vermedi. inerken arkalardan bir kadın geldi “Kim bu konuşan çocuk!” eyvah diyorum içimden, başkaları da rahatsız olmuş demekki.
Kadın Selin’e “Sen misin konuşan çocuk, sen ne kadar akıllısın, ne kadar güzelsin” deyince oh dedim içimden.
Dün gece 00:30 gibi Melis Duru ağlayarak uyandı. Ama susturamıyoruz. Muhtemelen ya kolunun üzerine yatıp uyuşturdu, yada bir kabus gördü. Mecburen biraz sakinleştirmek ve huzursuzluğunu almak için fitil taktık, biraz altını açık bıraktık. Koluna masaj yaptım. Şok olduk resmen. Bir yeri mi ağrıyor, diye baktık, kulağı ağrısa tutardı. Ama hiç bir belirti bizi sunmuyordu. Bir süre sonra sakinleşip uyudu.