Cumartesi günü çok güzel bir hava vardı. Ben çok erken kalkıp annemlerin gönderdiği kargoyu almaya gittim. Selin için kendi bahçelerinden portakal kesip göndermişler. Selin günde yaklaşık 4 tane portakalın suyunu içiyor. Portakalı sıkıp biberona koyuyorum sonra da onun eline tutuşturuyorum. iç çeke çeke içiyor. Kendim içirmek istediğimde içmek istemiyor. İlle de kendi başına içecek. Uyandıklarında 9:30 a geliyordu. Dışarı çıkmaya karar verdik. Otağtepe’ye (Kavacık) defalarca gitmiştik ama hiç Tema Vakfının parkına girmek aklımıza gelmemişti. Orayı hep üyelik gerektiren yerlerden biri olarak görmüştüm ama öyle değilmiş. içinde inanılmaz güzellikle gezi parkları var. Köprüden görünen devasal türk bayrağının dalgalandığı yer burası. Ama asıl güzel olan manzarası. Tepe o kadar yüksekte ki tüm boğaz manzarasını görebiliyorsunuz. 2nci köprü hemen dibinde. Öyle ki uzansanız eliniz değecek cinsten.
Ama kötü olan şu ki, Selin’in mızmızlığı tuttu. Annesinin kucağından hiç inmedi. Yolda biraz uyumuştu. Uykusunu alamadan gelmiş olduk. Uyku halinede biraz değinmek istiyorum. Uyuması da bir garipti. Geçenlerde aldığımız bir oyuncak vardı. Çarpışan araba. içinde bir tane arlan var arabayı kullanıyor. Aslanın tepesine vurunca polis arabası gibi kırmızı mavi ışıklar saçıyor ve hiç bitmek bilmeyen bir müzik çalıyor. Selin arabayı kucağına alıp gidene kadar onu çaldı. Başımız şişti artık müzikten. Uyuyunca oyuncağı kapattık. Hemen gözlerini açıp tekrar açtı. Biz uyudu deyip kapattıkça o uyanıp geri açtı. Gülmekten mahvetti bizi boncuk. Parkın içinde bir türlü durmadı. Sürekli kucakta olmak isteyince Hilmiye yorgunluktan bitti. Çok güzel resimler çeksek de Selin bizi çok yordu. Çok durmayıp hemen ayrıldık. Kuzeni Elif Bebeği görmeye gittik. Doğduğundan beri ilk gez görüşümdü. 40’ı çıkmış artık ele avuca gelir hale gelmişti maşallah. Onunda hemen bir kaç kare fotografını çektim.
**********
Pazar günü de Viaporta gittik. Giderken Selin çok durgundu. Ne konuşuyor, ne mızmızlık ediyordu. Öylece dışarıyı seyretti. Bu aralar heryerde ucuzluk var. Alışveriş yaparız dedik. Ama mağazalar öylesine boşaltılmış ki hiçbirşey alamadık. Hilmiye kendine birşeyler bakarken ben de Selinle oynadım. O beni nereye götürürse oraya gittim. Serseri bir şekilde istediği yere koştura koştura gitti. Koşmak hoşuna gitmiş olsa gerek, sevinç çığlıklarını eksik etmedi.
Akşam eve dönerken uyudu kaldı. Eve gelince gözleri açıldı. Sonra cin gibi oldu. Akşam 9:30 da yatıralım dedik, mümkün değil. 23:30 a kadar bizimle oturdu. Televizyon izlemeyelim diye dikkat çekmek için elinden gelini yaptı. Oyuncak atına bindi, bilgisayarlarımıza saldırdı, bisikletine bindi vs.
Gece 3:30 gibi ağlamaya başladı. Karnı ağrıyordu. Ayakları gün içinde üşümüş olsa gerek. Ilık bir süt yapıp içirdik. Karnına Vicks ile masaj yaptım. Hilmiye de altını değiştirip Calpol verdi. ilaç etkisini gösterince tekrar uykuya daldı. Umarım tekrar bir hastalık dalgası gelmez.