Bugün kaka şenliğimizin ikincisi. Doğduğundan beri günde 2-3 kez yaptığın kakayı artık yapmayı unuttun. Artık 3 günde 1 kez yapıyorsun. Gerçekleştiğinde de evde şenlik havası esiyor. Bazen kendimizi kaptırıp “hadi kızım, hadi yapabilirsin, ıkın şöyle biraz, bak olacak hıgggggg” demekten kendimizi alamıyoruz. Gaz problemin yüzünden zaten kendini öyle bir sıkıyorsun ki fıtık olmandan korkuyoruz. Ama bu duruma alışmaya başladık. Genelde yaptığın pırtlar kokmaya başlayırsa, işte yakındır gelmesi diyoruz.
Bu gecikmenin normal olduğunu öğrendik. Normalde bağırsaklarında önceden olmayan prebiyotik denilen yararlı baktiriler yoktu. Dolayısı ile tam sindirmeden atıyormuşsun. artık yediklerini daha verimli kullandığın için böyle bir geçikme yaşanıyormuş. Bu durum kabız olmandan daha iyidir.
Bu aralar ikinci bir sorunumuz da pamukçukların. Pamukçuk, ağız içinde dudak kenarların ve dil üzerinde beyaz yer yer nokta şeklinde toplanmış mantar ekfeksiyonu olarak tanımlanmış. Bizim bunu öğrenmemiz geç oldu. Bizim bunu öğrenmemiz geç oldu. Önceleri süt artıkları yada kusmalarından kalan parçalar gibi düşündük. Doktorun da hatası oldu. Bu durum genelde yeni doğan bebeklerin çoğunda olurmuş. Oluşmaması için anneler günde 2-3 kez karbonatlı su sürerlermiş bebeklerin ağızlarına. Biz bilmiyorduk bebeğim. 3 gün önce farkettik ki ağzının içi pamuk tarlası gibi görünüyordu. Telaşlanıp önce interneti araştırdım. Bunu yaşayanlar neler yapmış, nedeni neymiş, nasıl geçermiş hepsini bir bir araştırdım. Sabah da doktoru aradım. O da karbonatlı su önerdi, gazlı bezle silecekmişiz ağzının içini. Ayrıca ağızın içine sıkılan MIKOSTATIN adında bir damla önerdi. Hemen gidip onu aldım. Muz aromalı birşey ama sen hiç sevmedin. Ağzını ekşitip ağlayıp sonra da çıkardın hepsini. 3 gündür hem ilacı hem de karbonatı kullanıyoruz. Büyük ölçüde azaldı. Ama galiba sende ağrı da yapıyordu. Anneni emmekte biraz zorlanmaya başladın.
Özellikle akşamları çok hırçın oluyorsun. Dün akşam annen seni artık taşıyamaz hale geldi, kolları yoruldu ve ağrıdı. Keza babaannen de aynı şekilde. Emzirip sakinleştirmek istediler, emmedin. Sallayıp uyutmak istediler, onu da istemedin. Ciyak ciyak bir durumdu. Son çareyi arabayla gezdirmekte bulduk. Annende bizimle geldi. 2-3 tur sarıgazi içinde dolandık ve sen hemen uyudun. Eve getirdiğimizde tekrar uyandın ama neyseki sakinleşmiştin. O gün annen hiç kaçırmadığı “Kurtlar Vadisi” dizisini bile sana tercih etti. Seninle ilgilendi, yorgunluğu yüzünden ve düşen omuzlarından belli oluyordu. Akşam 11 gibi seni uyuttu. Gece yine 2-3 kez uyandın, sabaha karşı altını değiştirdik, epeyce çiş yapmıştın ve seni rahatsız etmişti. Sabah işe gitmek için 6 gibi kalktım. Sen de sanki babacığını uğurlamak istermiş gibi kalktın. Aramıza yatırdık sevdik biraz. Gözlerin cin gibi bakıyordu sabah sabah. Hiç öğle mahrur falan değildi. Ellerin ayakların spor yapar gibi hareket ediyordu ve kendi kendine agu yapıp durdun. Seni öptüm öptüm öptüm, kokunu gitmezden önce derin derin çektim içime. Son olarak anneni de öptüm ve çıktım. işte hayatımın en önemli 2 kadını dedim. ikinizi de canımdan çok seviyorum. Servise binip gözlerimi kapadığımda senin aguların vardı gözümün önünde.
Bu arada, doktorunu değiştirme kararı aldım. Hisar Hastanesi haddinden çok maddiyatçı bir hastane. Genelde hastanelerin hepsi o şekilde ama onlar biraz bu durumu abarmış haldeler. Doktorun Fazlı YILMAZER’i zaten biz seçmemiştik. Hastane seni doğar doğmaz atamıştı. Fazlı Bey iyi bir doktor olabilir ama çok güleryüzlü değil. ilerde aşıların ve allah göstermesin, hastalıkların da olacak. Yeri geldiğinde iğne de vurulacaksın ve zamanla hastane ve doktorlardan nefret edeceksin. En azından doktorunun güler yüzlü olmasını, sevecen davranmasını bekliyorum. Belki o sayede bu sıkıntıyı da tolere edebiliriz. Fazlı bey’den bir diğer şikayetim bizi yeterince bilgilendirmiyor, sanki biz bu durumu daha önce yaşadık ve fikir sahibiymişiz gibi davranıyor. Kadıköy Şifa Hastanesinde Alper Soysal isminde bir doktor buldum. Bir sonraki muayeneye oraya götüreceğim seni.
Hep mutlu bir bebek olman dilegiyle
Baban