4 gecedir çok rahatız. Selin galiba 2 yaş bunalımını atlattı. Ama neredeyse biz girecektik bunalıma. 1 aydan fazla, salonda yatıp, 24:00 gibi yatak odasına taşınıyorduk. Gece de 3-4 gibi uyandığında tekrar salona taşınıyorduk. Gelişim evreleri bu aralar çok hızlı. Onun bu zor zamanlarını kolay atlatması için elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Bazı dönemler sinirlerimizin gerildiği, sesimizin yükseldiği zamanlar oldu ama genellikle çok ılımlı olduk. Gerçekten kolay bir durum değil. Salonun ortasında onu rahat ettirmek , korkularının önüne geçmek, uykunuzdan feragat edip onun yanında olduğunuzu belirtmek çok zorlu şeylerdi.
Ben bütün problemin rüyasında gördüğü şeyler yüzünden olduğunu düşünüyorum. Gördüğü her ne ise yatak odasındaydı ona göre. Üstelik ortam da iyice karanlık olunca korkusu iyice arttı. Onun için o odada uyumak istemiyordu. Gece uyandığında da hala oradalardı. Salonda yatmak onlardan kurtulmaktı. Nasıl aşabileceğimizi epeyce düşündük. Yatak odasına kırmızı abajur lambayı taktık. Fakat biraz fazla ışık yaydığı için önüne bir yastık koyarak ortamı loş hale getirdim. Perdeyi de biraz araladım ki dışardan ayın ışığı da vursun. Selin geceleri neredeyse hiç üstünü örtmez. Hilmiye çok uğraştı ama hep üstünü açtı. Bu sebeple uzun kollu giysiler giydiriyor ve ayağına çorap geçirdik. Ortamı da normalinden biraz daha fazla ısıttık. Bu sayede üstü açık yatsa da üşümüyordu. Bir kış bu şekilde geçti. Tabi bu bize doğalgaz ve elektrik faturası olarak gelse de önemli değildi 🙂
Yukarıda belirttiğim önlemleri almak yetmedi tabi. İşin içine biraz da oyun kattık. Bez değişikliğini yatak odasında yaparak başladık. Bez değiştirmek de oyunlarla oluyor. Öyle yat hemen alt değiştireyim yok. Açar açmaz çıplak popo ile kaçar yoksa. Sonra odanın ışığı kapatılır ve gece lambası açılır. Hemen uyumak yine yok. Biraz şakalaşıp oyunlar oynanmalı. Lambanın açma kapama düşmesi ile oynadıktan sonra yavaş yavaş esnemeye başlıyor. İşte budur, uyku gelmeye başladı. Bu aşamadan sonra oyun oynamayı da bırakıyorum. Kolumu alnıma dayayıp uyuma numarası yapıyorum. Burun ameliyatı olalı 1 hafta oldu fakat hala biraz hassas. Yaralarım tam geçmediği için yatarken Selin’in vurmaması için temkinli yaklaşıyorum. Gerçi ne kadar çok sakınırsam o kadar çok acılı geçiyor. 2 gün önce Selin’i parka götürdüm. Parka Yaren de geldi. Sonra yürüyerek evin önüne geldik. Selin biraz daha yorulmalıydı ki akşam hemen uyusun. Sonra yan komşunun bahçesinde 2 tane köpekleri vardı ve birbiri ile oynuyordu. Selin görünce pisi pisi demeye başladı. Hav hav dedirtene kadar çok uğraştım. Köpeklerin yanına gittik. Selin hiç mi hiç korkmuyor hayvanlardan. Tıpkı babası gibi o da çok seviyor köpekleri. Biraz dokunup sevdik onları. Sevimli havyanlar üzerimize çıkmak isteseler de , elimizi yalasalarda bırakın korkuyu, çok hoşumuza gitti. Tabi Yaren çok korkuyormuş ve buna rağmen yanımıza kadar geldi. Bir ara Yaren’in de üzerine sıçrayınca olan o zaman oldu. Yaren çığlıklar içinde koşmaya başlayınca köpekler de onu kovalamak istedi. Tabi hayvancıklar bunu oyun sanıyor, saldırmak için kovalamıyorlar ama bunu Yaren anlamadı tabi. Köpekler peşini bırakmayınca benim etrafımda dolanmaya başladı ve o an çatttt, canımın gittiği an. Yaralı burbuma bir dirsek darbesi yedim, gözlerimden yaş geldi. Eve gidip baktım, neyseki çok kanama olmadı.
Bugün de kahvaltıdan sonra Kalamış sahile gittik. Çok güzel bir sahil olmasına karşın çocukla gitmek pek mantıklı değil. Bir tarafı yol bir tarafı beton zemin olduğu için Selin’i rahat bir şekilde bırakamazdık. Yeşil alan çok azdı. Oraya çocuksuz gedip sabah erkenden denize karşı kahvaltı yapmak gerek. Selini biraz bıraktım ama hava bir anda soğudu ve serin serin esmeye başladı. Hemen arabaya döndük. Bizim başımız rüzgardan ağrımaya, Selin de hapşırmaya başladı. Hemen eve kaçtık.