Bu aralar hayatımızda çok güzel şeyler olmuyor. Yaşanan her gün birbirinin aynısı olmaya başladı. Sıkıntılar içerisinde yüzerken attığım her kulaç omuzlarımda biraz daha ağırlık yapmaya başlıyor. Arada bir durup dinlensem de görünürlerde hiç kara parçası yok nedense. Daha ne kadar bu şekilde yüzülür bilemiyorum. İşyerinde yaşadığımız zorlukların üzerine bir de evde bu sıkıntıları aşmaya çalışıyoruz.
3 kişi olarak çalıştığım bölümde Ferhat’ın bölüm değiştirmesi ile 2 kişi kaldık. Normalde bölümü 4 kişi yapmayı düşünüyorduk. 2 adam gücünde çalışıyoruz. Üstüne üstlük bölüm yöneticisi olduğum için sorumluluklarım da giderek artmaya başladı. Her ne kadar eve iş getirmeyi sevmesem de gelip bir de evde çalışmak zorundayım. İş değiştirerek bu sorunu aşabilirim ama bu vazgeçmek olmaz mı. Mücadele etmeden iyi birşeyler olmuyor genelde. O yüzden mücadele edip başarılı olmaya çalışıyorum. Fakat çalıştığım kurum buna müsade edecek mi bilmiyorum. Çok büyük bir şirket olmasına rağmen oturmuş bir yapısı yok. Başarılı olup da göze batan birisini gönderdikleri çok örnek gördüm. Aynı şekilde Hilmiye de işyerinde çok zorluk yaşıyor. Onun işi belki biraz daha zor. Hamile iken vucudunun verdiği hassasiyete karşın o da esen rüzgar karşısında dimdik durmaya çalışıyor. Biter mi bu rüzgar yoksa fırtınaya mı çevirir zaman gösterecek.
Selin karakter olarak giderek değişim içine girdi. Artık anlamakta zorlanıyor, ne yapacağını bilmez durumlara giriyorum. Artık en ufak istediği bir şeyi ağlayarak istemesi çok canımı sıkıyor. Bu şekilde kullanıldığımı açık ve net birşekilde hissediyorum. Ağlamaları karşısında kararlı bir şekilde durmak da çok zor. Hatta imkansız. Eğer ısrarcı olursak o 2 katı birşekilde ısrarcı oluyor. Bunu geçenlerde yine yaşadık. 4ncü defa sinir krizine girdi. Eve yorgun argın gelip uzandık. Hilmiyenin de canı sıkkındı, yada ben sıktım bilmiyorum. Koltuklara uzanıp dinlendik. Selin dışarı çıkmıştı. Şengül biraz parka götürüp gezdirdi. Gitmesi gerektiği içinde eve döndüler. Kapıdan içeri girmek istemedi. Topunu alıp aşağı inmek istiyordu. Normalde parktan bu kadar çabuk gelmezdi. Belki de Şengül eve gidip topunu alalım sonra inelim dediyse, bunu unutmamıştık. Bu onun için verilmiş bir sözdür ve asla unutmaz. Hilmiye biraz eve girmesi konusunda azarlayınca başladı ağlamaya. Çok hızlı bir şekide gelişti olay. Ne olduğunu anlayamadan kriz geçirmeye başladı. Apartman merdivenlerinde olduğu için de ses yankılandı, her evin içine girmeye başladı. Hilmiye yanına gittiğinde onu kovuyor, elleriyle saldırıyordu. Ben bir ara kucağıma alıp içeri çektim ve odasında yanlız bırakırsam kendi kendine sakinleşir dedim. Bunu yapınca Hilmiye de kriz geçirdi. Sanki ona zarar verecekmişim gibi algılayıp elimden almaya çalıştı. Selin iyice kızıştı, ağlamaları artık nefes almasını zorlaştırıyordu. inatla ve daha güçlü bir ses ile merdivenlere geri çıktı. Komşular yavaş yavaş doluşmaya başladı. Ne olduğunu merak eden komşular yanımıza gelmeye başladı. Onları gören Selin daha bir sinirlendi. Bu durum beni iyice sinirlendirdi. Elimde Hilmiyeye verdiğim telefonu reflexle yere atıp kırdım. En sonunda onu yalnız bıraktık. Şengül biraz uzağında merdivenlere oturdu. Bizden nefret ediyordu. Yanında kesinlikle görmek istemiyordu. Selini artık tanıyamıyorduk, sanki o güzel mutlu kız gitmiş içine şeytan girmiş gibiydi. Bir süre sonra ses tonunun seviyesi düştü ama ağlamaya devam etti. Şengülün kucağında omuzuna yaslanıp iyice sakinleşti ve eve girdiler. Evin içinde çok gergin bir hava vardı. Selinin beni istememesi bir yanı artık Hilmiye de istemiyordu. Telefonu kırıp Selini zorla içeri sokmuş biri olarak bana cani gözüyle bakıyorlardı. Bu sebepten içeri giremiyor balkonda oturup kendimi görünmez bir duvarın arkasına alıyordum. Bir süre sonra Selin yanıma gelip hiçbirşey yokmuş gibi konuşunca ağlamak istedim. Neler oluyordu yahu. Az önce ortalığı ayağa kaldıran, bizden nefren eden, bağırıp çağıran çocuk bu değilmiydi. Şimdi neden hiçbirşey olmamış gibi davranıyordu. Sorunlar ve aranan cevaplar benimde fırtına etkisi yaratıyordu. Olayın etkisi ve gerginlik evde 2 gün boyunca sürdü.
Dün sabah havuza gittik. Selinle güzel vakit geçirdik. Benimle birlikte havuzda kucağımda yüzdü ve çok eğlendi. Eve gelip biraz uyuduk. Akşam olmuştu. Hilmiye ona sözvermiş; eğer uyursan akşam seni sahile götürürüm demiş. Uyandığında ilk aklına gelen bu söz oldu. Hemen baba sahile gidelim demeye başladı. Hazırlanıp evden çıktık ve idealtepe sahiline gittik. Biz bir masa bulup oturduk, Selin de yandaki parkta oynamaya başladı. Hilmiye birşeyler yemek için geldi, ben Selinin yanına gittik. Çocuklar vızır vızır koşuyorlar ve çok hareketliler. Seline her an çarpacaklar diye teyakkuzda bekliyorum. Selin merdivenlerden çıkıp kaydıraktan inmek yerine gerisin geri inmeye başladı. Merdivenlerden neredeyse düşecek. “Kızım verdivenlerden geri inme, çıktıysan kaydıraktan kayarak in” dediğim anda beni dinlemedi. Ben de kucağıma alıp indirdim. Başladı hemen ağlamaya yine.
Dün gece çok defa uyandı. 4-5 kez uykusunda kabus görüp ağladı. En son sabah 8 de yine ağlamaya başladı eve kalkıp uyumak istemedim. Bölük pörçük bir uyku oldu. Uykusunda ağlamaya başladığında da tıpkı kriz geçirdiği gibi bizi yanında istemiyor. Çocuğun sanki bir tarafı bizi severken diğer tarafı nefret ediyor.
Geçen hafta fotograf makinamı sattım ve yerine az kullanılmış bir Canon 7D aldım. 500D modelinden sonra bu biraz daha karmaşık geldi. Ama yeni bir oyancak almış çocuk gibi sevindim. Bu aralar beni mutlu eden en çok şey bu makina. Fotograf çekmek çok güzel ama vakit ayırınca. Selin bu konuda çok şanslı. Daha şimdiden binlerce fotografı var. Benim çoçukluğuma dair sadece 2 fotografım var o da siyah beyaz.